Açıkçası biz de biraz öyle yaptık, çünkü onun dışında geriye bir tek CNN ve Coca Cola’yı ziyaret kalıyor. Tabii akvaryumu da unutmamak gerek.
Okuyacağınız gibi, Amerikalıların her şeyi para. CNN binasını geziyorsunuz, para alıyorlar... Coca Cola’nın promosyon ürünlerini alıyorsunuz, para istiyorlar... Eeee, orası Amerika tabii...
Açıkçası biz de biraz öyle yaptık, çünkü onun dışında geriye bir tek CNN ve Coca Cola’yı ziyaret kalıyor. Tabii akvaryumu da unutmamak gerek.
Okuyacağınız gibi, Amerikalıların her şeyi para. CNN binasını geziyorsunuz, para alıyorlar... Coca Cola’nın promosyon ürünlerini alıyorsunuz, para istiyorlar... Eeee, orası Amerika tabii...
Ufukta Atlanta seyahati gözüktüğünde ‘o kadar uzun yola değer mi’ diye gidip görenlere sordum. Kısaca söylenen şuydu: “Atlanta’da bir CNN vardır, bir de Coca Cola. Sen karar ver!” Gidince gördüm ki bir de akvaryum var! Oteldeki odamda Atlanta’yı anlatan bir dergi buldum, bir gezgin yazmış: “Atlanta’da iki şey yapılır: Yemek yemek ve alışveriş!” Vallahi bu söylenenlerin hepsi doğru! Uçaktan baktığımda yeni şehirlerin çoğunda yaşanan bu maket görüntüsü çarptı beni. Boş bir araziye gelmişler, sıfırdan bir kent yapmışlar... Bir düzen, bir estetik... Evler, yollar, hiç bir fazlalık, ucubelik, abukluk yok! Ama dışarıda hayat da yok.
Sanırsın Alaska’sın da buzdan korktukları için içerde yaşıyorlar. Hayır, sıcakmış. Biz baharını yaşadık, farketmedik, yazın pek sıcak ve kuru olurmuş. Onun için hayat içerde. Yolda kedi bile yok! Kedi ve köpek, bizim ülkemiz dışında nerede var ki! Efendim, Atlanta dediğiniz yer, dünyanın bir ucu. Biniyorsun İstanbul’dan, önce ABD’ye gidiyorsun. Ortalarda bir yere, çünkü THY oraya direkt uçmuyor. Oradan aktarmayla Atlanta’ya gidiyorsun. Ama bu arada bağlantılı uçağını kaçırıyorsun, çünkü Amerikalılar artık kafayı yemiş, her yolcunun içeri girişi, arama tarama, sorgu sual, 15 dakikayı buluyor.
Kuyrukta yüz kişi olunca bu işlemler de saatler sürüyor. Sırf bunun için ‘bidaha da gitmem’, işte o kadar! Atlanta’da biraz tarz bir otelde; W Hotel’de kalıyoruz. Amerikan odaları, biraz ‘taşın yaşa’ biçiminde. Salon+salomanje. Tabii biraz da bize özel. Ben yaşarım valla. Da odada geçirilecek vakit yok. Hayat bizi bekliyor. Neyse ki görülecek yerler yan yana! Milli park gibi yapmışlar, birinden çıkıp öbürüne gidiyorsun. Önce CNN...
Ne uyanıklık ama! Koskoca bir bina, içinde CNN, mağazalar, lokantalar, otel... Parayı bastıran girip geziyor, isterse otelinde kalıyor, cama burnunu dayayıp ünlü sunucuları çekim öncesi pudralanırken görüyor. Bir başka ünlü kaşı gözü oynayarak yanından geçiyor. Hepsi sinir küpü tabii, bakmayın siz onların ekranda gülümsediğine. Biz en çok hava durumu stüdyosunda ‘yeşil’ olayına bayıldık. Hani arkada harita ve şehirler var ya, yok aslında. Onlar bilgisayarda çakışıyor. Hatıra fotoğrafımızı çektirip parasını bayılıyor, hediyelik eşyamızı alıp parasını bayılıyoruz. Amerikalıların en iyi becerdiği iş, satış ve pazarlama!
Coca Cola promosyonda
Bir uyanıklık da bu: Coca Cola müze açmış binada. İlk şişeden, ilk reklama, neler var neler! Meraklısı ilgiyle geziyor da beni şaşırtan hediyelik eşya mağazası oldu. Tişörtler başta olmak üzere bir sürü şey... Markalar böyle şeyleri hediye etmek için yaptırır, bu uyanıklar satıyor! Göğsünde koca bir kola şişesi olan tişörte neden para verip giyeyim? Onlar bana para versin reklamlarını yapıyorum diye. Ama Amerikalı saf işte, bayıla bayıla alıyor!
Gay barda lady gecesi
Kaldığımız otelin Whisky Bar’ı ünlüymüş. Perşembe gecesi “Ladys nights var” dediler, gittik. Nasıl ‘ladys gecesi’yse, bizden başka lady yok. Erkekler pek samimi aralarında... Meğer özel bir geceymiş. Biz gerçek ladyler olarak fazla gelince, çıktık tabii. Bir başka gece de oranın en meşhur gay barına gittik. Erkeklerin yarıdan çoğunun üstü çıplak. Hemen hepsi body çalışmış, gösteriyor tabii. Pantolonlar da çatalın altı... Boyunlarında ışıklı halkalar... Süsmüş. Dansları pek samimi. Hani derler ya; “Dans, yatakta yapılanın ayaktaki formatıdır” diye... Budur yani. Biri de aynayla oynaşıyor... Kendi kendine... Bir-iki “çılgın kraliçe”ye bakıp çıkıyoruz. Bayıldım mı? Ben her konuda araştırma yapmaya, öğrenmeye, görmeye bayılırım! Bu da eksik kalmadı yani!
Alışveriş çılgınlığı
Bakın, bu gerçekten çılgın bir durum işte. Atlanta’nın outlet’leri çok meşhur. Şehre bir saatlik mesafede. Sıra sıra dükkanlar... Çoğu tanınmış marka, gerçek fiyatlarının yüzde 30’u kadar indirimli. Bazıları daha da fazla. Gruplar minibüsle gidip otobüsle dönüyormuş. En elzem olanı, bavul dükkanları! Hatta iyice uçanlara konteynır da satsalar, üstüne üstlük bir kargo firması oraya şube açsa, inanın en çok o çalışır. Aldığını bavula koyup yollayacaksın. Bütün günü orada geçirince mecburen ben de alışveriş yaptım. Sonra ne mi oldu? Bavulum kayboldu! Gözü kaldı birilerinin tabii, n’olucak?
Bir adet bonfile aile doyurur
Amerikalıların güzel yemeği bilmediğini sanırdım, yanılmışım. Rehberimiz Metin Metiner, birbirinden prestijli lokantalar seçmiş. Hemen hepsinde balık yiyorum. Genelde mekanlar büyük, kalabalık, gürültülü, müziksiz... Servis hızlı. Porsiyonlar acaip büyük. Yemezsen tabakta kalıyor, insanın içi acıyor. Bonfile geliyor bir kişilik, aile doyar. Yemeklere eşlik eden kremalı ıspanak püresi çok lezzetli. Şarap mönüleri de çok zengin. Amerikalılar ciddi miktarda şarap içmeye başlamış. Anneler Günü’ne denk gelen gece, lokanta, ailelerle doluydu.
(28.05.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder