“Yemek alışkanlıklarımızı değiştirmek, hayvansal gıdaları azaltmak, vejetaryen beslenmeye dönmek zorundayız. Artık dünyanın kaynakları yetmiyor. Doğru cins, doğru boyutta, doğru zamanda balık tüketebiliriz. Aşçılara da sorumluluk düşüyor. Ben üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum” diyor ünlü şef Mehmet Gürs.
Greenpeace Akdeniz yetkilileriyle Denizler Kampanyası ve ‘Seninki kaç santim?’ projesindeki son gelişmeleri konuşmak üzere balıklı bir akşam yemeğinde Mikla Restaurant’da buluştuk.
Uzun yıllardır, ‘slow food’ hareketinin içinde ve Greenpeace’in yemek sektöründeki en büyük destekçilerinden olan ve “Rafine yemek; kaz ciğeri, havyar, istiridye demek değildir” diyen Mehmet Gürs, o akşama özel alternatif bir mönü hazırlamıştı.
Yayık tereyağı, tulum peyniri, sızma zeytinyağı, sardalye, istavrit, Trakya kıvırcık, fıstıklı helva gibi yalın malzemelerden oluşan böyle bir mönüye Mikla’nın müşterilerinin hazır olduğu söylenemez ama Gürs, bir süredir orkinos, dil balığı, çinakop, yavru kalkan gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan balıkları sunmuyor konuklarına.
Greenpeace Akdeniz Başkanı Uygar Özesmi ve Denizler Kampanyası sorumlusu Banu Dökmecibaşı’nın yıllardır bıkıp usanmadan anlatmaya çalıştığı gibi 1950’lerden bu yana dünya balık stoklarının yüzde 60’ı tükenmiş durumda. Son 27 içinde de mavi yüzgeçli orkinos sayısında yüzde 90 azalma olmuş.
40 yıl sonra balık yok!
Aşırı avlanma, trol, akıntı ağları gibi tahrip edici yöntemler, kirliliği önleyici mekanizmalar oluşturulmazsa da 2050 yılına dek tüm balık stokları tamamen tükeniyor. 2023 hedeflerine yeni bir ‘balıkçılık yönetimi ve planlamasını’, moda deyimle ‘sürdürülebilir balıkçılığı’ da eklemek gerekiyor!
Aksi takdirde uskumru, lüfer, palamut, kalkan, barbunya, tekir, mezgit ve orfoz gibi türleri bizden sonraki kuşaklar değil yemek, göremeyecek bile...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder