10 Haziran 2011 Cuma

Carls Jr.

Carl’s Jr. fast food konseptine yeni soluk getiren bir restoran. Değişik burgerleri denemeye değer, alışveriş molanızda uğrayın deriz.



Geçtiğimiz ay Cevahir AVM’de açılan Carl’s Jr.’ın hikâyesi 70 yıl öncesine dayanıyor. 1941 yılında genç Carl N. Karcher ve eşi Margaret, Plymouth otomobillerini teminat göstererek aldıkları 311 doların üzerine ceplerindeki 15 doları da ekleyip bir sosisli sandviç arabası satın almış. Aradan beş yıl bile geçmeden Carl’s drive-in BBQ açılmış; menüde çeşit çeşit hamburgerlerle birlikte. İşler gitgide büyümüş şimdi. Kaliforniya çıkışlı bu restoran zincirinin artık dünyanın pek çok noktasında 1300 şubesi var. Carl’s Jr. fiyat, menü çeşitliliği, lezzet ve işleyiş sistemi açısından ‘gurme’ olarak adlandırılan burgercilerle Mc Donald’s ve Burger King gibi yaygın fast food zincirleri arasında bir yerde duruyor. Örneğin, siparişinizi kasada seçip ödüyorsunuz ama ödemenizi yaptıktan sonra size bir masa numarası veriliyor. İstediğiniz bir masaya kuruluyorsunuz, siparişiniz hazır olunca garsonlar tarafından masanıza getiriliyor. En sevdiğimiz sistem de kahvenin veya soft drink’lerin sınırsız olması. Bardağınızdaki içecek bittiğinde gidip tekrar doldurabiliyorsunuz. Menüyü ayrıntılı olarak incelemeden önce restorandan bahsedelim. Carl’s Jr.’ın açık hava terası var, bu çok büyük bir avantaj.


Cevahir AVM için bile gayet boş bir saatte gitmemize rağmen, restoranın iç kısmında olmasa da terasında epey müşteri vardı. Yazın burada köşe kapmaca oynanacak gibi. İç kısım ise büyük masalar ve rahat koltuklarla döşenmiş. Menüye gelecek olursak etli, tavuklu ve spesiyal seçenekler olarak üçe ayırabiliriz menüyü aslında. Etli seçeneklerden The Big Carl çift köfteli. Biz denediğimizde eti biraz kuruydu. Chili Cheese Burger’in ise adı üstünde, içinde chili peynir sosu var. Hatta aynı sosla servis edilen patates kızartması da sunuyorlar. Burgerde sos sevenler için iyi bir seçenek olsa da bize biraz ağır geldi. Tavuklu seçenekler arasında gelen Chicken Tenders, yani kızarmış tavuk etleri çok lezzetli, tam kıvamında pişirilmiş, ağzınızda dağılıyor. Spesiyaller içinden jalapeno biberleriyle yapılan Jalapeno Burger ve Portobello Mantarlı Burger’i deniyoruz. Jalapeno biberleri orta acılıkta, dolayısıyla köftenin tadını alabiliyorsunuz. Portobello mantarlı burger ise bizden tam not aldı. Mantar ve buger köftesi birbirine çok yakışmış. Hemen not düşelim: Yiyecekleriniz siz siparişinizi verdiğinizde hazırlandığı için istemediğiniz malzemeyi burgerinizden çıkartabiliyorsunuz. Karnı kurt gibi aç arkadaşlarının yanında diyet yapanlar da unutulmamış, ızgara tavuklu salata ve yeşil salata çeşitleri menüde yerini bulmuş. Carl’s Jr.’da üç milkshake çeşidi var: Çilekli, vanilyalı ve çikolatalı. Milkshake’ler gerçek çikolata kullanılarak elle hazırlanıyor, bu yüzden kıvamı biraz yoğun, bilginize. Tatlı olarak da sadece üç çeşit cheesecake var: Limonlu, frambuazlı ve brownie’li. Tatlılar Cake Studio’dan geliyor.



Menüden
Chili cheese burger 13,75 TL
Jalapeno burger 12,75 TL
Portobello mantarlı burger 14,25 TL
he Big Carl 14,95 TL
Milkshake 5,95 TL

APera

İki kız kardeşin zevkle ve büyük emeklerle açtığı A’Pera, midenizi hayal kırıklığına uğratmayan yemekleri, sessiz ve dingin havası ile tam bir ‘Kitabını, gazeteni al gel’ mekânı.

İki kız kardeşin zevkle ve büyük emeklerle açtığı bir mekân burası. İzmirli Burcu Özlem Ural yıllarca başka sektörlerde çalışıp en sonunda hayallerini gerçekleştiren o şanslı fanilerden. Tünel’den Şişhane’ye inen merdivenlerin üzerinde, tentelerinden kaşık çatallar sarkan şirin bir mekân göreceksiniz. Sanmayın ki o mekân kapı önünden ibaret... İçeride bambaşka bir dünya var. A’Pera’nın içine girdiğinizde eskitilmiş tahta parkeler, ahşap sandalyeler, eski büyük koltuklar, duvarlarda etkileyici İstanbul fotoğrafları (fotoğraf sanatçısı Suat Küçükaydın’a ait bu fotoğrafları dilerseniz satın alabiliyorsunuz) göreceksiniz. İçeceklerin hazırlandığı bu kısım, yüksek tavanlı, biraz ağır ama dingin ve kaçış noktası olarak gelinebilecek türden bir havaya sahip. İlerleyin, bahçeye çıkın. Bahçe duvarları metal malzemeden yapılmış İstanbul silueti ve martılarla kaplı. Erkek tuvaletinin kapısında fötr bir şapka, kadın tuvaletinin kapısında ise sanki yıllar öncesinin bir Pera sakinine ait zarif bir kadın şapkası asılı. Dikkatimizden kaçmayan bu şirin ayrıntılardan sonra mutfağa yöneliyoruz. Mutfakta daha önce İzmir’de Mezzaluna, Homestore ve Mario Plaza’da çalışmış genç şef Yılmaz Kızgınoğlu var. Restoran çok yeni olduğu için menülerine ‘Tanışma Menüsü’ adını vermişler. Kahvaltı kategorisinde yer alan kahvaltı tabağı, omletler, yumurta ve menemen çeşitleri günün her saati servis ediliyor. Menüye göz gezdirdiğimizde dünya mutfağı ağırlıklı olduğunu görüyoruz ama özellikle pizza ve et konusunda iddialılar. Sipariş verdiğimiz yemekleri beklerken limonata yudumluyoruz. Limonatayı fazla şekerli sevmeyen, ekşi ve ferah tercih edenler için mükemmel. Limon özüyle, taze taze hazırlanıyor. Başlangıç olarak dana bacon ve sosis tabağı söylüyoruz. Sosis tabağı denince bol sosis beklemeyin, tabakta daha çok bacon var, sadece üç tane sosis geliyor. Ama itiraf etmeliyiz ki elma kurusu ve rezene içeren sosislerin tadı harika. Domates sos, mozarella, ricotta peyniri, cherry domates, ıspanak ve zeytin içeren Ege pizza da nefis. İsteyen olursa pizzaları kepekli hamurla da yapıyorlar. Ana yemekler arasında külbastı, kuru dinlendirme yöntemiyle hazırlanan T-bone steak, New York steak gibi iddialı seçenekler var. Biz demi glace sos ile servis edilen, dört peynirli risotto yatağında bonfile söylüyoruz. Aslında bunun menüdeki adı A’Pera bonfile. Bonfilenin pişme derecesi için “Orta olsun lütfen” diyoruz ve hayal kırıklığına uğramıyoruz. Ortası hafif pembe bonfile tam kıvamında pişmiş. Sıra tatlılarda. Hoş bir sunumla, küçük bir kapta servis edilen çikolatalı sufle nefis. Arka bahçesindeki minik sineklerin izin verdiği ölçüde açık havada yemeğinizin tadını çıkartabiliyorsunuz. A’Pera midenizi hayal kırıklığına uğratmayan yemekleri, sessiz ve dingin havası ile tam bir ‘Kitabını, gazeteni al gel’ mekânı bize göre. Tavsiye ederiz.

Menüden
Dana bacon ve sosis tabağı 15 TL
Ege pizza 18 TL
A’Pera bonfile 28 TL
Çikolatalı sufle 12 TL

Kesanli Enver Usta Satir Et

Keşanlı Enver Usta Satır Et’in İstanbul’daki ilk şubesi, her ne kadar uzakta olsa da, bizi epey memnun etti. Makul fiyatlara kendinize güzel bir ziyafet çekmek için Beylikdüzü’ne doğru yol almaya değer.



Her geçen gün yeni yerleşim ve iş yerleriyle büyüyen Beylikdüzü semtinde yeni bir yol üstü lezzet durağı var şimdi. Edirne’nin Enez ilçesindeki Küçükevren köyünde yıllardır satır et servis eden Keşanlı Enver Usta Satır Et hem civar sakinleri, hem yoldan geçen Trakya yolcuları, hem de iyi yemek için kentin uzak yerlerine gitmekten gocunmayan İstanbulluları sevindirecek büyük bir şube açtı Beylikdüzü’nde. E-5 karayolunun üstünde yer alan restoran baharda hizmete girecek bahçesiyle epey büyük ve ferah bir binada yer alıyor. Restoranların sahibi, Enver Usta’nın oğlu Celal Bey restoranlarında satır etle beraber Trakya meze ve içki kültürünü de sunmaya çalıştıklarının altını çiziyor.

Satır etin ne olduğunu soracak olursanız hemen anlatalım. Mucidi olan Keşanlı Enver Usta tarafından 1970’li yıllarda türlü denemeler sonucu bugünkü lezzetine kavuşan satır et, üretiminde yalnızca beş-yedi aylık arasında olan, özellikle Güney Trakya’da (Keşan, İpsala, Enez) yetişen süt kuzularıyla hazırlanıyor. Satır Et üretiminde kullanılan kuzular kesildikten sonra 48 saat içinde 0-4 derece arasındaki sıcaklıklarda dinlendirilerek etin yumuşaması sağlanıyor. Satır etin işlenmesi aşamasında sinir, damar, kemik, kıkırdak ve zar gibi etin sertleşmesine ve tadını kaybetmesine sebep olabilecek tüm maddeler ayıklanıyor. Satır etin en büyük özelliği ise herhangi bir makine ile değil, binlerce satır darbesi vurularak kıyılması. İçerisine kuyruk yağı, böbrek yağı ve iç yağ gibi herhangi bir katkı eklenmeden hazırlanıyor, tel ızgarada ve meşe kömürü ateşinde pişiriliyor.

Satır etle ilgili bu kadar teknik detay verdikten sonra menüye göz gezdiriyoruz. Önce tarhana çorbasıyla başlamanızı öneririz, gerçekten tatmaya değecek lezzette. Et faslına geçmeden önce ortaya birkaç meze söyleyebilirsiniz. Mezelerin hepsi yine Trakya yöresine ait. Közlenmiş patlıcanla yapılan manca, şakşuka, peynir ve biberle yapılan kesikli biber, Girit ezme, biber borani gibi mezelerin hepsi leziz. Köy yoğurdu ve turşular Keşan’dan geliyor. Et olarak satır et ve sebzeli satır etin yanı sıra, tavuğun da satır eti yapıldığını belirtelim. Satır etin içinde kullanılan baharatlar et tadını bastırmadığı için güzel. İki kişilik hazırlanan kelle kapama da yine buranın ünlü ve sevilen bir et yemeği. Ciğer sevenler hafif bir şekilde pişirilen ciğer ızgarayı da denemeli. Tatlı olarak iki seçenek var: Peynir helvası ve revani. İkisinin de lezzeti tatmin edici. Menüyle ilgili sorularınızın cevaplarını servis elemanlarından rahatça alabilirsiniz, bilgileri tam. Ayrıca servis hızı da epey etkileyici. Restoranda içki servisi var. Tekirdağ rakısı elbette içki menüsünde yer alıyor; diğer alkollü içecekler ise bira ve şarap.

Celal Bey “İstanbul’daki ilk şubemiz için bu lokasyonu hem Tüyap’ın yakınlığından, hem de Edirne yolu olmasından dolayı seçtik” diyor ve kentte 2012’den itibaren başka şubeler açma isteklerinin olduğunu da ekliyor.

Menüden
Satır et 14 TL
Ciğer ızgara 13 TL
Tarhana çorbası 3 TL
Peynir helvası 6 TL
Tekirdağ rakısı (70 cl) 75 TL

Nahide Palas

Eski Cahide hayatımızdan çıktığında eksikliğini hissetmedik dersek yalan olur. Şimdilerde eski Cahide'nin yerini kızkardeşi Nahide dolduruyor; eski Cahide'ye dair özlediğimiz her şeye fazlasıyla kavuştuk.



G-Mall’dan Maçka’ya doğru tırmanışınızda solda kırmızı ışıklı otoban moteli tabelasıyla varıyorsunuz Nahide Motel’e. Çıktığınız merdivenlerde heykellerin yanından geçip kırmızı tül ve perdelerin arasından sokuluyorsunuz açık hava moteline. İçerisi tıklımtıkış. Ağaçların ortasındaki açık hava yemek salonunda, tam karşınızda kırmızı kadife perdeli büyük bir sahne, soldaki duvarda akvaryum içinde şişme havuzda bir deniz kızı, hemen altında köşede küçük mutfak, solda bar, biraz ilerleyip masalara yaklaştığınızda girişin hemen üstünde göreceğiniz çamaşırhanesi (aslında dj kabini) ve diğer detaylarıyla bir motelde rastlayacağınız tüm detaylar içeride. Aslında siz içerdeyken yaşanacakların yanı sıra sahnenin hemen sağ tarafında, tuvaletlerde ve içeride birçok sıradışı detay var ama Nahide’ye hürmeten hepsini anlatmıyoruz. Bir anda bir dalgıçın paletleriyle yanınızdan paytak paytak yürüyerek geçmesinin olası olduğu mekânda sürpriz bitmez. Bilmenizde sakınca görmediklerimizle devam edelim: Zeki Müren çalarken giriş yaptık içeri, açık hava olmasına rağmen o kadar temizdi ki ses. Öldüğünü bilmesek, sahneyi perdeleri kapalı görmesek inanabilirdik içeride olduğuna. Ses sistemi usta bir ses mühendisliği işi. Oturduğunuz masaların hemen üzerinde, kafa hizasına yerleştirilen hoparlörler ile ses kalp atışı gibi göğsünüze çarpmıyor, kulağınızı rahatsız etmiyor. Sohbete garezi yok müziğin. Usta DJ, olağanüstü geçişler yapıyor. Bahsettiğimiz geçiş bir Zeki Müren parçasından George Micheal’aydı. Müziği aslında böylece anlatabilmiş olduk umuyoruz. Zeki Müren, Fatih Erkoç da çalıyor, Tina Turner da.

İçeride birbirinden farklı masalar var. Sahne önü masalar şovu tam karşıdan izleyebilmek için birçoklarının tercih sebebi ama aslında her köşeden izlenebiliyor şovlar. Nahide Motel’in mutfağı Cahide tecrübesi yaşamışlara tanıdık gelecektir. Önce ufak porsiyonlarda mezeler donatıyor masayı. Barbunya pilaki, humus, fava, haydari ortaya, asma yaprağında hellim, fener balıklı kokoreç, etli yaprak dolma, mantı, Gülnar’ın (İzzet Çapa’nın annesi olur kendisi) böreği ve daha birçok meze tabaklara servis ediliyor tepsiden. Rakı da iyi gidiyor hepsinin yanında. Ana yemek olarak kırmızı et, balık ya da tavuk. Soya soslu tereyağlı altında lavaş yanında baharatlı soslu patates ile gelen şaşlık kebabı, mercimek yatağında somon ızgara ve sicilya usülü tavuk; hangisini canınız çekerse. Sonrasında üç çeşitli tatlı tabağı, buzlu meyve ve kuruyemiş var.

Şov tam 22.15’te başlıyor, motel bir kabare kulübe dönüşüyor. Lady Gaga’nın şarkısı ‘Rah Rah Ooooo La La’ dansı ve performansı gecede tadına doyamayacağınız şovlardan biri. Nahide’nin konuklara en güzel kıyağını da anlatmadan geçemeyeceğiz. İçeride bir yalan makinası var. Yalan makinası kabininde sevgilinize, kocanıza, annenize babanıza, Nahide’ye kavuşmanıza engel olacak herkese istediğiniz gibi yalan atabiliyorsunuz. Bir düğmeyle duşta, uçakta, ambulansta olabiliyorsunuz. Arka plan sesi hazır. Son olarak yaz düğünü yapacaklara yazın en kıyak haberini verelim. Bekarlığa veda partisi yapmayı düşünüyorsanız ya da evlendikten sonra çılgın bir eğlenceye dahil olmak istiyorsanız şehrin en iyi kutlama Nahide Motel. Bekarlığa veda gecesi için kızları toplayıp geldiğinizde, Nahide bornoz giydirip sizi sahneye çıkartıyor. Siz de sizin için striptiz yapan dansçıya son bir alıcı gözle bakma şansı buluyorsunuz. En çok da içtikleri kokteylde kaldı aklımız. ‘Genç Kızın Rüyası’ endamlı vazomsu bir cam kovada geliyor. Karpuzlu, salatalıklı votkalı ve bol buzlu kokteyli ancak sandalyeye çıkıp içebiliyorsunuz. İçinde insan boyunda renkli koca pipetler var. Gelin olmasanız da boşverin, gelin nispetlenin. Yazın düğünden bol etkinlik mi var şehirde. Elbet birine denk gelirsiniz. Bu Motel’de bir gece geçirmezseniz yazık edersiniz.

Menüden
J&B mini shots ikram
Fiks menü (hafta içi) 150, (hafta sonu) 175 TL
Genç Kızın Rüyası 35 TL

Nublu

New York East Village'da yer alan, 2002'de İlhan Erşahin'in açtığı kulübün İstanbul ayağı



Eski Babylon Lounge şimdilerde Nublu oldu, mekânın tam adı da zaten ‘Nublu Istanbul at Babylon’. Nublu biliyorsunuz New York East Village’da yer alan, 2002’de İlhan Erşahin’in açtığı bir kulüp aslında. Erşahin ve arkadaşlarının o günkü amacı toplanıp güzel müzikler üretmekmiş, başlarda da zaten Nublu ufacık bir mekânmış. Bugünlerde ise New York’un yakından takip edilen canlı müzik mekânlarından biri oldu. Yaratıcı müziğin kol gezdiği; genç müzisyenlerin ustalarla buluştuğu bir yer diyebiliriz burası için. İyi müzikle de eğlenebileceğinizin garantisini veriyorlar. Aynı zamanda yeni fikirler, projeler geliştiren, kendine has sanatsal çizgisi olan, hiçbir mekanla, stille derdi olmayan; sahnesi iyi müzik yapan, yeni fikirleri olan, yeni bir kulvar açmak isteyen herkese açık olan bir kulüp New York’taki Nublu ve İstanbul’daki de aynen bu kafada bir yer. Babylon’un Eylül sonundaki açılışıyla birlikte Nublu da İstanbul gecelerindeki yerini aldı. Bugüne kadar Babylon ne yaptıysa daha da iyisini yapmak, çıtayı biraz daha yükseltmek amacında olduklarını söylüyorlar. ‘Tüm dünyanın kulağının İstanbul’da olması’ gayesindeler yani. Tüm sezon boyunca Nublu İstanbul’da uluslararası caz yorumcularını ve Türk sanatçıları dinleyebilirsiniz. Örneğin geçen ay Akbank Caz Festivali kapsamında CRR’de konser veren Sun Ra Arkestra, konser sonrasında gece yarısı Nublu’da iki gece üst üste jam session yaptı. Bunun gibi daha pek çok heyecan verici canlı müzik hadiselerine Nublu’da denk geleceğinize eminiz. Bu arada mekân genel konsepti gereği, sizi evinizde hissettirmek niyetinde. O nedenle konserlerin başlama saatleri biraz esnek olabiliyor Nublu’da. Burada her cumartesi 12.00 ve 18.00 arasında plak pazarı olduğunu da hatırlatalım.

9 Haziran 2011 Perşembe

Bronx Pi Sahne

10 yıldır başarılı organizasyonlar gerçekleştiren Bronx artık Kafe Pi ailesinin bir üyesi olmuştur. Yıllardır Beyoğlu’nda modanın ritmini belirleyen Terkoz Pasajı, geceleri standların kalkması sonrası eğlencenin yeni adresi olan Bronx Pi Sahne ile kaliteli müziğin nabzını tutuyor.


2004 yılından bu yana gençliğin ve eğlencenin markası haline gelen Kafepi Group 4 farklı konseptte toplamda 6 mekân ile hizmet vermektedir.

Ekim itibariyle Kafe Pi Group bünyesine dâhil olan Bronx, kaliteli müziğin eğlenceli mekânı olarak; yenilenen modern dekoru ve tamamen değişen alt yapısıyla Bronx Pi Sahne olarak Beyoğlu’nda yepyeni bir çekim alanı yaratmayı hedefliyor.

Ghetto Istanbul

Açıldığı günden bu yana İstanbul’un tüm seslerine ve renklerine açık bir müzik anlayışını yaşatmaya çalışan GHETTO; dünya müziğinde olup bitenlerle de yakından ilgilendi.


Programında; yerli sanatçıların özel çalışmaları, akustik konserleri ve konuk sanatçılarla zenginleşen performansları kadar, yolunu gözlediğiniz, tanışmaktan heyecan duyacağınız yabancı grup ve projeler de yer aldı. 
2010-2011 Sezonunda; alıştığınız renkli, eğlenceli programını sürdürecek olan GHETTO; sahnesinde daha farklı türe ve daha fazla dünya çapında müzisyene yer açmayı hedefliyor.

Türünün kaliteli, özgün yorumcularından dinleyeceğiniz pop, caz, latin, funk, rock, geleneksel ezgiler ve elektronik sound’lara uzanan zengin müzikal yelpaze, ‘İstanbul’un en iyi müziği GHETTO’da’ iddiamızı doğrulayacak nitelikte. 
Teknik anlamda da kendini mükemmelleştiren GHETTO; ses kalitesini yükseltmek için sahnesini ve akustik sistemini yeniledi.

Müdavimlerimiz bu sene CD kalitesinde konserlerin keyfini çıkaracaklar, yeni tanıştığımız müzikseverler de eminiz fazlasıyla ‘memnun olacaklar’. 
İyi müzik dışında, daha doğrusu müzikle birlikte farklı kültürleri tanımak, anlamak, paylaşmak adına kültür merkezleri ve konsolosluklarla projelerimiz artarak devam edecek.

Tel kadayifli muhallebi

Malzemeler:

1 lt süt,1 su bardağı un,1 su bardağı toz şeker,4-5 parça damla sakızı,1 paket kremşanti veya krema

Kadayıfı için:

250gr kadayıf,Yarım su bardağından biraz fazla orta irilikte çekilmiş fındık,2-3 yemek kaşığı tereyağı,Yarım su bardağı toz şeker


Hazırlanışı:

Kadayıf parçalayıp ufalayabilmek için buzdolabı poşetine koyulup buzlukta bir süre bekletildikten sonra poşet içerisinde ezilerek ufalanır. Tereyağı eritilir. Kadayıflar kahverengi rengi alana kadar kavrulur. Fındıklar eklenir. Beraber bir süre daha kavrulur. Başka bir tencerede un, şeker tel çırpıcı ile süt azar azar ilave edilerek karıştırılır. Orta ateşte pişirilir. Damla sakızı da ilave edilir. Krema veya kremşanti de ilave edilip mikserle çırpılır. Muhallebi ılındıktan sonra cam dikdörtgen kaba kadayıfın yarısının üzerine yavaş yavaş dökülür. Kadayıfın kalan yarısı üzerine serpiştirilir. Soğutulduktan sonra kesilerek servis edilir.

Asmalarda uzum

Asmalardaki üzümlerin olgunlaşmasına daha çok zaman olmakla beraber asmalar sonunda yemyeşil yapraklarını verdi. Arnavutköy’deki evimde yaşarken baharın geldiğini üç şeyden fark ederdim. Mor çiçekler açan manolya ağacı, bahçedeki sarı laleler ve yeşerip filizlenmeye başlayan asma. Asma gölgesinde oturmak için bir süre daha beklemek gerekse de ilk yeşillendiği halindeki yaprakları kaçırmamak lazımdı. Ufak boydaki bu yapraklar hem incecik hem damarsız olduğundan kullanması keyifli ve pratikti.
Bu ince yapraklar, tam da bu dönemde başlayan sardalyayı sarmak için bire bir. Bütün çocukluğumda dedemin pişirmesini iple çektiğimiz yemeklerdendi sardalya. Balıkları öpüştürüp asma yaprağına sarar çingene mangalında pişirirdi. Seneler sonra lokantada mönüye koyduğumda bu kadar çok insanın sevdiğini tahmin edememiştim. Geçen yılın tam bu zamanlarında lokantayı yeni açtığımızda mönüye koyduğumuz bu yemeği misafirler inanılmaz keyifle yedi. Şimdi de tam zamanı. Sardalyanın yağlanmasına biraz daha zaman var aslında ama yine de iki balık arasına biraz erken hasat zeytinyağı gezdirip öyle yaprağa sardığımız zaman bu mevsimde de çok iyi sonuç veriyor.



Hellim sarma ya da etli dolma
Asma yaprağını taze taze kullandığımız bir diğer yemek ise ızgara hellim. Tuzunu almak için biraz suda beklettiğimiz hellim peynirinin dilimlerini asma yaprağıyla sarıp ızgarada pişirdikten sonra üzerine siyah zeytin-domates salsa koyup servis ediyorum. Beyaz peynir, keçi peyniri gibi peynirleri de sarmayı deneyebilirsiniz.
Etli dolma da bu incecik yaprakla bambaşka bir lezzete sahip oluyor. Bazen de bulgurlu nar ekşili sarıyorum.
İyi yaprağı uzun süre saklamak istediğim zaman ya pet şişe içinde havasını alıp bekletiyorum, ya da salamuraya yatırıyorum. Her şeye rağmen eğer ızgara yapmak isterseniz salamura yaprak pek tavsiye etmem.

40 yil sonra balik yok

“Yemek alışkanlıklarımızı değiştirmek, hayvansal gıdaları azaltmak, vejetaryen beslenmeye dönmek zorundayız. Artık dünyanın kaynakları yetmiyor. Doğru cins, doğru boyutta, doğru zamanda balık tüketebiliriz. Aşçılara da sorumluluk düşüyor. Ben üstüme düşeni yapmaya çalışıyorum” diyor ünlü şef Mehmet Gürs.
Greenpeace Akdeniz yetkilileriyle Denizler Kampanyası ve ‘Seninki kaç santim?’ projesindeki son gelişmeleri konuşmak üzere balıklı bir akşam yemeğinde Mikla Restaurant’da buluştuk.



Uzun yıllardır, ‘slow food’ hareketinin içinde ve Greenpeace’in yemek sektöründeki en büyük destekçilerinden olan ve “Rafine yemek; kaz ciğeri, havyar, istiridye demek değildir” diyen Mehmet Gürs, o akşama özel alternatif bir mönü hazırlamıştı.

Yayık tereyağı, tulum peyniri, sızma zeytinyağı, sardalye, istavrit, Trakya kıvırcık, fıstıklı helva gibi yalın malzemelerden oluşan böyle bir mönüye Mikla’nın müşterilerinin hazır olduğu söylenemez ama Gürs, bir süredir orkinos, dil balığı, çinakop, yavru kalkan gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan balıkları sunmuyor konuklarına.
Greenpeace Akdeniz Başkanı Uygar Özesmi ve Denizler Kampanyası sorumlusu Banu Dökmecibaşı’nın yıllardır bıkıp usanmadan anlatmaya çalıştığı gibi 1950’lerden bu yana dünya balık stoklarının yüzde 60’ı tükenmiş durumda. Son 27 içinde de mavi yüzgeçli orkinos sayısında yüzde 90 azalma olmuş.

40 yıl sonra balık yok!
Aşırı avlanma, trol, akıntı ağları gibi tahrip edici yöntemler, kirliliği önleyici mekanizmalar oluşturulmazsa da 2050 yılına dek tüm balık stokları tamamen tükeniyor. 2023 hedeflerine yeni bir ‘balıkçılık yönetimi ve planlamasını’, moda deyimle ‘sürdürülebilir balıkçılığı’ da eklemek gerekiyor!
Aksi takdirde uskumru, lüfer, palamut, kalkan, barbunya, tekir, mezgit ve orfoz gibi türleri bizden sonraki kuşaklar değil yemek, göremeyecek bile...

Kayisili Knodel Tarifi

Malzemeler

120 mL su
120 mL süt
150 gr tereyağı
1 tutam tuz
50 gr şeker
180 gr un
1 yumurta
12 kayisi
100 gr galeta unu


Hazırlanışı

Bir tencerede, su, sut, tuz ve kub kub kesilmis 50g tereyagi kaynatin.
Tencereyi atesten alin, ve icine bir defada, unu ekleyin ve iyice karistirin.
Yumurtayi ekleyin, ve hamur kenarlardan ayrlincaya kadar karistirin.
Hamuru rulo haline getirin, ve 12 dilim kesin
Dilimleri hafifce oklavayla acin. Her dilimin ortasina, cekirdegi cikarilmis, bir kayisi yerlestirin. Hamuru kenarlardan kivirarak, kayisiyi hamurla kaplayin.
Bir tencerede su kaynatin
Su kaynayinca, icine toplari ucer dorder atin, 10 dk orta ateste pisirin. Bu sekilde butun toplari pisirin.
Bir tavada, kalan 100 g tereyagini eritin. Icine 100 g galeta unu ekleyin ve biraz kavurun. 50 g sekeri ekelyin.
Tavayi atesten alin ve toplari bu sicak karisima bulayin.

Parfe Tarifi

Krem şanti, labne peynir, çilek ve sütle hazırlanan parfe; sıcak yaz günlerinde serinleten bir tatlı tarifi üstelik hazırlanışı da çok pratik!


Malzemeler,

2 poşet toz krem şanti
1 paket labne peyniri (200 gram)
2 su bardağı süt
1 su bardağı pudra şekeri
1 paket vanilya
1 kâse çilek

Hazırlanışı,

Çilekleri bol suyla yıkayıp küçük parçalar halinde doğrayın.
Krem şanti ve sütü karıştırıp mikserle kıvamı koyulaşana kadar çırpın.
Labne peynir, doğranmış çilek, pudra şekeri ve vanilyayı ilave edip çırpmaya devam edin.
Karışımı kâselere pay edip buzdolabında 1 gece bekletin.
Servis yapmadan önce düz tabağa ters çevirip üzerini çilek ve naneyle süsleyin.

Afiyet olsun.

Kaynak: yuksektopuklar

Sebzeli Karniyarik Tarifi

Hafif ve lezzetli sebzeli karnıyarık tarifi…

Malzemeler (4 Kişilik):

4 adet patlıcan
2 adet havuç
2 adet kabak
4 adet kırmızı kapya biber
1 su vardağı rendelenmiş kaşar peyniri

Hazırlanışı:

Patlıcanları yıkayıp alacalı soyduktan sonra bütün olarak kızartın. Havuç, kabak ve biberleri temizledikten sonra jülyen doğrayın ve üzerine hafifçe tuz serpip ovalayın.

Kızaran patlıcanların ortasını bir bıçak yardımıyla açın ve sebzeleri içine doldurun. Önceden ısıltılmış 170 dereceye ayarlı fırında 15 dakika pişirin. Üzerlerine rendelenmiş kaşar peynirini paylaştırıp peynir eriyip kızarana kadar yaklaşık 10 dakika fırında pişirin. Sıcak veya ılık servis yapın.

Acibademli Muhallebi Tarifi

Acıbademli Muhallebi tarifi için Malzemeler :

* 2 Su Bardağı Süt
* 4 Adet Yumurta Sarısı
* 1 Adet Limon
* 25 GR Toz Jelatin
* 4,5 Su Bardağı Toz şeker
* 3 Adet Kedi Dili Bisküvi
* 2 Çorba Kaşığı Kuş Üzümü
* 100 GR Sütlü Çikolata
* 4,5 Su Bardağı Çiğ Krema
* 100 GR Acıbadem Bisküvisi
* 1 Çorba Kaşığı Meyve Şekerlemesi


Acıbademli Muhallebi yemeğinin hazırlanışı:
Mikserde toz şekeri ve yumurta sarılarını çırpıp bir kerede sıcak sütü ekleyin. Jelatini içi soğuk su dolu bir kaba yerleştirin. Kısık ateşte tahta kaşıkla karıştırarak pişirin. Krema yoğunlaşmaya başladığı zaman jelatini katın, karıştırıp ılımaya bırakın. Bir puding kalıbını yağlayıp dibine iki çeşit bisküviyi ufalayarak döşeyin. 2 çorbakaşığı kuş üzümünü ılık suda yumuşattıktan sonra süzün. Bunu ılık kremaya katın. Sonra meyve şekerlemelerini ve limonun rendelenmiş kabuğunu ilave edip iyice karıştırın. Kalıbın dibindeki bisküvileri üzerlerine kremayı boşalttıktan sonra yaklaşık 4 saat kadar buzdolabında bekletin. Bu arada çikolatayı içi sıcak su dolu başka bir kaba oturtarak biraz ısıtın. Çözülüp hafifçe ılınmaya başladığı zaman kalan kuş üzümünü ve hazır çiğ kremayı katın. Kremayı, çikolata sosuyla beraberce servis yapın.

Kaynak: kadinca.net

Greyfurt Salatasi

Soğuk algınlığına, diş etlerinin kanamasına ve kan dolaşımını hızlandıran greyfurdu maalesef çok sık tüketmemekteyiz.Zeytin ve limon suyuyla acımsı tadını bir nebze kırmak ve sağlığınız açısından önemli bir salataya dönüştürmek mümkün.Siz de damak tadınıza uygun lezzetlerde tatlandırabilirsiniz.

Malzemeler:

• 1 adet greyfurt
• 1 adet limon
• 2 yemek kaşığı yeşil zeytin

Yapılışı:

1. Greyfurdu yıkayın ve soyun,dilim dilim parçalamadan servis tabağına dizin.
2. Limonun suyunu çıkartın.
3. Zeytinlerin çekirdeklerini çıkartın, limon suyunu greyfurdun üzerine gezdirerek dökün ve zeytinlerle süsleyin.

Kaynak: hamaratabla.com

8 Haziran 2011 Çarşamba

Meshur Ozbek Pilavi

Mihman’ı keşfedişimizin hikayesi, soğuk ve yağmurlu bir kış gecesine denk gelir. Laleli’de toptancılar, kürkçüler ve ucuz kebapçılar arasında, soğuktan titrer ve karnımız açlıktan kazınır vaziyette ne yiyeceğimizi düşünürken aklımıza yeni açılmış Uygur lokantası Mihman geldi.
Lokantadan içeri adımımızı atar atmaz doğru yerde olduğumuzu anladık. Mekan, abartılı dekoruyla ‘Orta Asya’ diye bağırıyordu. Daha yemekleri sipariş etmeden masamıza kılıflı bir demlikte gelen yeşil çay, aynı Orta Asya’daki gibi küçük porselen kaselerde servis ediliyordu. Yanında da Semerkant’tan meşhur Özbek bademi ve siyah üzüm…
Ansiklopedi kalınlığındaki mönüde ise hem klasik Özbek yemekleri, hem de adını daha önce duymadığımız değişik yemekler vardı.

Orta Asya ziyafeti
Belki açlıktan, belki de vaktiyle ‘istan’lar diyarında çektiğimiz ziyafetlerin verdiği nostaljiyle mönüden birçok şey sipariş ettik. Yumuşacık naan ekmekleri, Taşkent’te bir fırından o sabah getirilmiş gibi tazeydi. Buharda pişmiş tombul Uygur mantısı da çok lezzetliydi. Uygur Türklerinin en meşhur yemeklerinden mantılı ve köfteli ‘çuçure’ çorbası, yağmurlu bir gece için bire birdi. Kuzu etinden yapılan baharatlı Kaşgar kebabının tadı, bizi kebaba ismini veren şehre yıllar önce yaptığımız bir ziyarete geri götürdü.
Mihman’da makarnalar da ‘el yapımı’. Önceden hazırlanmış 10-15 metre uzunluğunda hamur, sipariş alınınca elle kesiliyor ve pişiriliyor. Yemeğimizi Orta Asya’yı fetheden Özbek pilavı ‘plov’la aşk tazeleyerek tamamladık. Kokulu basmati pirinci, löp dana eti, rendelenmiş karamelize havuç, tane kimyon ve kuru üzüm ile mükemmel bir uyum içindeydi.
Doğu Türkistan düğünleri için çok sipariş alan lokantanın aşçılarının biri ünlü dil bilgini Kaşgarlı Mahmut’un yurdundan, Özbek pilavından sorumlu olan ise Taşkent’ten.
Türkiye’de ‘eksen kayması’ tartışmaları süredursun, biz hâlâ İstanbul’da Doğu yemekleri yapan lokanta bulmakta zorlanıyoruz. Yemekte siyasetten bahsetmeyi pek sevmeyiz ama söz konusu Orta Asya yemekleri olunca ağzımızı tutamıyoruz. Eksenin alabildiğince Doğu’ya kayması taraftarıyız!
Adres: Gençtürk Cad. No. 65 Fatih
Tel: 0212 526 08 03
Saatler: 10.00-22.00
Çeviren: Elif İnce

Serinleten Tatli Tarifler

Yaz geldi. Sıcak havalar bizleri ısıtmaya hatta bunaltmaya başladı. Peki bu sıcaklarda içimizi serinletecek tatlılar neler? Sizler için derledik serinleten tatlı tarifleri

Frigo buz

Malzemeler:

1 litre süt
1 yumurta
2 yemek kaşığı un
2 yemek kaşığı pirinç unu
2 yemek kaşığı nişasta
3 yemek kaşığı kakao
1 su bardağı toz şeker
1 paket vanilya
1-2 yemek kaşığı tereyağ
File badem



Hazırlanışı

Unu, pirinç ununu, nişastayı,şekeri ve kakaoyu bir kaba koyup harmanlayın .
Sonra yumurtayı ekleyip karıştırın. Karışımı sütün içine ekleyin.
Karıştırarak pişirin.
Pişince vanilya ve tereyağını ekleyip iyice karıştırın.
Tereyağ eriyince bir tepsiye 2 parmak kalınlığında dökün.
Üzerine file bademi serpin.Soğuyunca buzlukta dondurun
Servis yapmadan 5-10 dakika önce buzluktan çıkarıp dilimleyin.
Ve buzzz gibi servis yapın. Afiyet olsun.


http://ping.fm/hnd3E




Muhallebili Kadayıf


Malzemeler:

250 gr kadayıf
1 su bardağı ceviz içi
1/2 su bardağı toz şeker
100 gr tereyağı


Muhallebisi için:

1 litre süt
1 su bardağı toz şeker
4 çorba kaşığı un
3 çorba kaşığı nişasta
1 yumurta
1 paket vanilya
1 kutu krema

Üzeri için:

Carte d’Or Classic Vanilya
Taze nane yaprağı


Hazırlanışı

Kadayıfları didikleyerek küçük küçük doğrayın ya da 1 saate yakın buzlukta sertleşmesi için bekletin, daha sonra doğrayın. Büyük boy bir tencerenin içine yağ + şeker + kadayıfı alarak tahta kaşıkla karıştırarak kavurun. Kavurma esnasında eriyen şeker ve yağ kadayıfa yapışarak sulu bir görüntü alacak, kavurdukça bu görüntü değişecek. Ne kadar çok kavurursanız lezzetini o kadar arttırırsınız. Kavurma işleminin sonlarında cevizi ekleyerek bir kaç dakika daha kavurun. Cevizin ve kadayıfın kokusu birbirine iyice karışmasını sağlayın ve bir kenarda bekletin.

Muhallebi için krema ve vanilya harici malzemeyi tencereye alın. Tel çırpıcıyla karıştırarak muhallebiyi göz göz olana kadar kaynatın. Ocaktan alıp vanilyayı ekleyerek mikserle çırparak ılıtın. Ilıyınca kremayı ekleyerek tekrar çırpın, kremayı muhallebiye yedirin. Eğer muhallebi sıcakken kremayı eklerseniz muhallebinin kıvamı cıvıklaşır, buna dikkat edin.

Servis için tepsi veya kup kullanabilirsiniz. Tepside hazırlarsanız dilim olarak sunacağınızdan muhallebinin kıvamı önemli. Kupların dibine 2 – 3 yemek kaşığı kadayıf koyun. Üzerine muhallebi tekrar 2 – 3 kaşık kadayıf tekrar muhallebi ve kadayıf koyarak kupları hazırlayın.

Ve tabii ki üzerinde bir top vanilyalı dondurma ile sunumunuzu ve lezzetinizi katlayabilirsiniz.


http://ping.fm/OCQoq




Hindistan cevizinde dondurma



Malzemeler:

1 adet taze Hindistan cevizi,
İkişer top Carte d’Or Light Çilek ve Vanilyalı Dondurma.


Hazırlanışı

Hindistan cevizini iki noktadan delin. Suyunu bir bardağa alın. Önceden ısıtılmış 200 derecelik fırınınızda 20 dakika ısıtıp, büyük bir bıçak yardımıyla tam ortasından ikiye ayırın. Meyvenin bir kısmını sebze soyacağı ile çıkartıp rendeleyin her iki yarım dairenin içine ikişer top Carte d’Or Light Çilek ve Vanilyalı Dondurma yerleştirin. İsteğe bağlı olarak Hindistan cevizi rendesi ile servis yapabilirsiniz.


http://ping.fm/VzYXd






Bisküvi Tabağında Dondurma

Malzemeler

1 tane yumurtanın akı
1 yemek kaşığı un
2 yemek kaşığı toz şeker
1 yemek kaşığı tereyağı
1 yemek kaşığı kakao

Üzeri için
50 gr bitter çikolata
dondurma ve meyve

Hazırlanışı

Karıştırma kabında yumurta akı ve şekeri çırpın üstüne eridikten sonra ılıtılmış tereyağı, un, kakao ilave edip karıştırın. Yağlı kağıdın üzerine bir yemek kaşığı döküp ince bir şekilde pasta tabağı büyüklüğünde yayın. 200 derecede beş dakika pişirin bir kasenin içine yerleştirerek kasenin seklini almasını sağlayın bu külah vazifesi yapacaktır. Soğuduktan sonra içine dondurma , meyve, çikolata sos ve istediğiniz şeyleri koyup servis yapabilirsiniz…


http://ping.fm/vXaxF

Tereyagsiz olmaz!

İstanbul’da pideciden bol bir şey yok, ama Taksim’in göbeğindeki Şimşek Pide Salonu’nun kalbimizdeki yeri çok başka. 1974’ten beri sadece pide yapan mekanda, ince uzun Bafra pidesinden yuvarlak, üstü açık Rize pidesine kadar envai çeşit mevcut. Bizim klasik tercihimiz ise az ve öz malzemeli Rize pidesi.
Şimşek’te pidenizi paketlettirip eve de götürebilirsiniz ama bizim tavsiyemiz, lokantanın Taksim’in curcunasından korunaklı, sessiz ve güneşli bir sokağa kurulu masalarından birine oturup, fırından yeni çıkmış pidenizi üzerinde dumanlar tüterken mideye indirmeniz. Yanında da kendi imalatları, Balıkesir yoğurdundan yapılmış bir bardak soğuk ayran!

‘İmansız peyniri’
Şimşek’te pideler baklavalık undan yapılıyor. Usta, hamuru ince ve uzun bir şekilde açtıktan sonra kenarlarını içine katlayarak kalınlaştırıyor ve üzerine Trabzon’dan gelen yağsız ‘imansız peyniri’nden rendeliyor. Daha sonra ise malzemeleri ekliyor: sucuk, kıyma, pastırma, kavurma, domates, biber... Hatta eğer isterseniz fırına atmadan üzerine bir yumurta bile kırıyor. Biz söz konusu pide olunca az ve öz malzemeden yanayız.

Öldürücü vuruş
Pide fırından çıktığında kenarları güzelce kızarmış, ortası ise nemli ve yumuşak oluyor-aynı harika bir İtalyan pizzası gibi! Öldürücü vuruş ise pidenin üstünde eritilen tereyağı oluyor. Tereyağının miktarı konusunda biraz muhafazakar davranmanızı önersek de ustanın yorumuna da katılmadan edemiyoruz: “Tereyağsız pide olmaz!”
Kıymalı, peynirli pide 8 TL. Kuşbaşı, kavurmalı, pastırmalı pide 12 TL.
Adres: Taksim Caddesi No: 8 Taksim
Telefon: 0212 249 46 42
Saatler: 09.00-10.00

Turk mutfagini yakindan tanimak icin nereye gidelim

Yeme içme işiyle kıyısından köşesinden ilgili olanlar “Yurtdışından misafirim var, nereye götürelim?” ya da “İstanbul’a gidiyorum, nerede yemek yiyebilirim?” sorularıyla sık sık karşılaşır. Ama bu soruya bir anda cevap vermek hiç de kolay değildir.
Zaten Türkiye’ye gelen yabancıların büyük bir kısmı da gittikleri havalı, Fransız, İtalyan ya da California esintili yemekler yapan restoranlardan pek mutlu olmaz. Temelde hepsinin arzusu geleneksel mutfağımızın lezzetlerini keşfetmektir. Ben de bu hafta oturdum, İstanbul’da Türk mutfağından en iyi örnekleri sunduğuna inandığım, önerebileceğim restoranlardan bir seçki yaptım. Umarım bundan sonra duraksamadan soruları cevaplayabilirim...

Borsa Boğaziçi
1927 yılında İstanbul Bahçekapı’da kurulan ve adını yakınında olan Zahire Borsası’ndan alan Borsa Lokantası, 1983 yılında kapanmak üzereyken Rasim Özkanca ve kardeşleri tarafından satın alınır. 1996’da Lütfi Kırdar’da Türk mutfağını ‘fine dining’ konseptiyle sunan Borsa Boğaziçi’ni açarlar. Borsa’da ne yerseniz yiyin hayal kırıklığına uğramazsanız. Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı/ Harbiye
Tel: 0212 232 42 01

Konyalı
1897’de Konyalı Hacı Ahmet Doyuran’nın dört masa, 16 sandalye ile Sirkeci’de açtığı Konyalı Lokantası dört kuşaktır damat Mustafa Doğanbey ve çocukları tarafından işletiliyor. Torun, Eren Doğanbey, Kanyon Konyalı’da 1940’lardaki mönünün tasarımını kullanırken bir yandan da yemek-şarap eşleşmesi gibi yeniliklere de imza atıyor. Büyükdere Cad. No: 185 1. Levent Tel: 0212 353 04 50

Beyti
Yaşayan bir tarih olan Beyti Güler kuşkusuz 66 yıldır İstanbul’un en iyi et ustası. Kaliteli et, terbiye yöntemleri, kömür ateşi ve zarif biçimde sunum Beyti’nin imzası ama burada kebaplar, köftelerin yanı sıra Türk mutfağının zeytinyağlılarının da en güzel örneklerini bulmak mümkün.
Orman Sokak No: 8 Florya Tel: 0212 663 29 90

Çiya
1987 yılında Kadıköy Balıkçılar Çarşısı’nda küçük bir kebapçı açan Musa Dağdeviren’in kebapların yanı sıra yaptığı yöresel yemekler o kadar ilgi çeker ki 11 yıl sonra aynı sokakta Çiya Sofrası adlı ikinci bir yer açar. Türkiye’nin ilk araştırma mutfağı diyebileceğimiz Çiya, kısa sürede dünyanın dört bir yanından yemek yazarları tarafından da keşfedilir. Çiya, İstanbul’da gidilmesi gerekli yerlerin başında geliyor. Caferağa Mah. Güneşli Bahçe Sok. No: 43 Kadıköy Tel: 0216 330 31 90

Kivahan
İki yıl önce geleneksel mutfağımızı tanıtmak amacıyla Galata meydanında Önder Köse ve Zeynep Kakınç ortaklığında açılan Kivahan’nın yemek araştırmalarına Anadolu Halk Mutfakları Derneği Başkanı Adnan Şahin yardımcı oluyor. Bugüne dek 500’ün üzerinde yemeğin reçetesi çıkarılan Kivahan’da günde ortalama 70 çeşit yemek çıkıyor. Galata Kulesi Meydanı No: 4 Beyoğlu
Tel: 0212 292 98 98

Hacı Abdullah
1888 yılında Sultan II. Abdülhamid’in isteğiyle Karaköy Rıhtımı’nda açılan Abdullah Efendi, yıllar içinde semt ve ad değiştirse de İstanbul’un en eski lokantası. Ahilik geleneğini sürdüren ve ustadan çırağa devredilen Hacı Abdullah 1958 yılından beri Ağa Camii yanındaki mekanında yoluna devam ediyor. Yıllar boyu Osmanlı mutfağının en iyi temsilcilerinden biri olan Hacı Abdullah günümüzde de bu özelliğini başarıyla devam ettiriyor. Ağa Camii, Atıf Yılmaz Cad. 9/A Beyoğlu, Tel: 0212 293 85 61

Kanaat Lokantası
Tencere yemekleri dendiğinde ilk akla gelen lokanta olan Kanaat, 1933 yılında Üsküdar’da Ali Özçakmak tarafından açılmış. Bayrağı 1961 yılında yeğenleri Kargılı kardeşler devralmış. 78 yıldır aynı yerde yoluna devam eden Kanaat bugün bol kepçe yağlarıyla eleştirilse de tadı damakta kalan yemeklerinin sayısı hiç az değil. Selmanipak Cad. No: 25 Üsküdar
Tel: 0216 341 54 44

Hünkar Talip Ügümü’nün 1950 yılında Fatih’te açtığı Hünkar Lokantası 1990’ların sonunda kentin batılı yakasına taşındı. Nişantaşı ve Etiler’deki iki şubede Hünkar geleneğini Türk mutfağının en iyi birkaç aşçısından biri kabul edilen oğlu Feridun Ügümü devam ettiriyor. Mim Kemal Öke Cad. No.21. Nişantaşı Tel: 0212 225 46 65

Lezzet tasarimcisi

Maksut Aşkar, kendini lezzet tasarımcısı olarak tanımlıyor. Farklı lezzetleri birbiriyle karıştırıp ortaya yeyeni bir lezzet çıkarıyor. Örneğin pancar sapını incir reçelinin içine katıyor. Veya .
Aşkar'ın iddialı bir de manifestosu var: "Var olanın göremediğimiz yüzlerini görmemizi sağlar. Yeme içme kültürümüzü mütevazı bir şekilde yeniden tanımlar. Tanımladıklarımızı tanımamızı sağlar. Görsel ve tatsal algılarımızı güçlendirir."
Bir başka deyişle Aşkar, yeme-içme kültürümüzü baştan yaratıyor, yiyecek içecekleri değişik bir şekilde algılamamızı, klişelerden kurtulmamızı sağlıyor.
1976 İskenderun doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi Turizm İşletmeciliği Bölümü'nde Otel İşletmeciliği konusunda eğitim aldığı yıllarda, geçimini sağlayabilmek için geceleri restoran ve bar işletmelerinde çalışmış. Bu dönemde yarattığı orijinal içecekler, bugünkü iş hayatının ilk temellerini atmış
'Kök' isminde, sadece bitki ve köklerden yapılan %100 doğal içecekler tasarlayan Aşkar, 'Sıvı Simyacı' olarak da tanınıyor.

YENİLEBİLİR SANAT
2000'li yılların başından bu yana önde gelen birçok cafe ve restoranın menü ve konsept tasarım danışmanlığını üstlenen Maksut Aşkar, aynı zamanda ülkemizin önde gelen içecek şirketlerine de pazarlama ve ürün tanıtım departmanlarında tadım ve menü danışmanı olarak hizmet veriyor.
Nu Pera'nın içindeki Lilbitz adlı bir restoranın sahibi olan Maksut Aşkar on beş günde bir menüsünü değiştirerek müdavimlerine her seferinde değişik tatlar sunuyor.
Müdavimlerini 'şaşırtmayı' seven Maksut Aşkar'la Akmerkez'de düzenlediği "Yenilebilir Sanat" sergisinde tanıştım. Enstalasyon (yerleştirme) sanatından da izler taşıyan ve Türkiye'de bir alışveriş merkezi çatısı altında açılan ilk deneyimsel pop-up sergi, koku ve lezzetlerin yanı sıra etkileyici bir müzik eşliğinde 5 duyuya birden hitap eden bir sergiydi.
Niye Kırmızı-Yeşil-Mavi? İnsan gözünün görebildiği tüm renklerin oluşmasını sağlayan renkler çünkü. Bu renklerin ifade ettiği lezzetlerle sanata ve algılara da göndermeler yapmayı düşünmüş.

POP-UP MAĞAZA
Sergide neler vardı derseniz; kulağımıza bir hikaye anlatmaya çalışan akide şekeriyle kaplanmış mankenler, akide şekerinin bugüne gelişindeki hikayesini anlatan 111 fotoğraflık öykü, günlük stresi bir kenara bıraktıran ve gülümseten aromalı şekerler, bize çocukluğumuzu hatırlatan lokumlar.
Ve sunumlarıyla baştan çıkartan, görünümleri ile insanı büyüleyen , lezzetiyle insanı büyüleyen karışımıyla insanı şaşırtan yiyecekler.
Niye böyle bir sergi derseniz; Akmerkez Marka Müdürü Dr. Nur Ziyaoğlu Aytekin şunları söyledi: "2010 yılında moda dünyasında büyük ses getiren "Akmerkez FashiOnAir" organizasyonlarımızla ilk kez bir alışveriş merkezi içerisinde pop-up mağazacılık konseptini hayata geçirdik. Projemiz 2011 Nisan ayında dünyanın en prestijli pazarlama ödülleri programlarından gümüş ödül kazandı. Bu yıl da yine bir ilki daha gerçekleştirerek, "pop up sergi" konsepti kapsamında Maksut Aşkar'ın lezzeti farklı bir boyuta taşıdığı tasarımlarını misafirlerimizle buluşturmaktan büyük mutluluk duyuyoruz."
Lezzet sergisi bitti ama yolunuz Akmerkez'e düşerse pop-up mağazaya uğramanızı öneririm.

Kim demis ucuz sarap iyi olmaz diye

Veritas, mayısın ilk haftasında düzenlediği ‘Masters of Wine Weekend Istanbul’da dünyaca ünlü şarap tadımcılarını bir araya getirmişti. Ned Goodwin, Tim Atkin, Tim Hanni, Frank Smulders, Peter McCombie, Joel Butler ve Nick Adams gibi yazarlar Türkiyeli üreticilerin şaraplarını kör tadımla değerlendirmişti.
Tadımlara katılan 19 marka arasından Barbare, Büyülübağ, Doluca, Kavaklıdere, Kayra, LA Wines (İdol), Likya, Pamukkale, Prodom, Sarafin, Sevilen, Vinkara ve Melen’e ait 29 şarap neredeyse tam puan alarak övgüye değer bulunmuştu.
Uzmanlar 100 üzerinden puan veriyor. Buna göre 95 ve üstü olağanüstü müstesna, 94-90 arası sıra dışı karakter ve stile sahip, 89-85 arasını çok iyi özelliklere sahip, 84-80 arası iyi yapılmış sağlam, 75-79 arası ortalama, 74 ve altı da ortalama altı, sıradan olarak tanımlanıyor.
Aldığı puan ne olursa olsun bu gibi değerlendirmelerin tüm üreticilere, bir bütün halinde düşündüğümüzde tüm sektöre büyük bir faydası var. Bu değerlendirmeleri sayesinde üreticiler puanlama sistemi ile tanıştı. Şaraplarının düzeyini öğrendi. Yarışmalar tüketiciyi daha iyiye yöneltiyor.
Şimdilik Türk şarapçılığının üzerindeki en büyük sorun fiyatların yüksekliği. Bu durumsa tam bir kelebek etkisi yaratıyor. Bir yandan ihracat kapısı kapanıyor diğer yandan yerli tüketici iyi şaraba ulaşamıyor. En ucuzunu içtiğinde ise şarabı sevmesi, ertesi sabah kendini iyi hissetmesi mümkün değil.
Türkiye’de son yıllarda gerçekten de çok iyi, dünya standartlarını tutturmuş şaraplar yapılıyor. Ama bunların birçoğunun fiyatı 50-120 fiyat aralığında ve üretimleri çok az olduğu için ulaşmak çok zor.
Bu yüzden de beni 3000 şişe üretilmiş 70-80 liraya satılan bir şarabın aldığı 92 puandan, 30-80 bin şişe üretilen 25-30 fiyat aralığında satılan şarapların aldığı 89-91 arası puanlar çok daha mutlu ediyor. Bir de yüksek puan alan şarap yerli üzüm cinslerimizden yapıldıysa mutluluk iki katına çıkıyor.
Beyazlardan 91 puan alan 2010 Doluca DLC Sultaniye Emir; kırmızılardan 90 puan alan 2008 Doluca Kav Tuğra Öküzgözü; 89 puan alan 2010 Kavaklıdere Ancyra Syrah , Vin-Art Kalecik Karası-Syrah fiyat kalite dengesini tutturmuş olmalarıyla da artı bir övgüyü hak ediyorlar.
Tabii ki hepimizin ağız tadı farklı. Kimimiz yumuşak, kimimiz köşeli, güçlü, kimimiz fıçıda dinlenmiş kimimiz taze aromaları yüksek şarapları seviyor.
Ama fiyat farklılıklarını bir kenara bırakacak olursak, benim bu tadımda yukarıda saydıklarıma ek olarak favorilerim Kavaklıdere 2009 Pendore Syrah, 2010 Likya Vineyards Syrah, 2009 Barbare Elegance, 2009 Vinkara Mahzen Kalecik Karası, 2010 Prodom Petit Verdot ve 2007 Büyülübağ Cabernet Sauvignon oldu.

90 puan üzerine çıkan şaraplar ve fiyatları

2009 Kavaklıdere Pendore Syrah 92 puan, 26.500 şişe 58 TL

2007 Büyülübağ Cabernet Sauvignon 91 puan, 10.000 şişe 40 TL

2009 Kavaklıdere Vin-Art Kalecik Karsı-Syrah 91 puan, 25.000 şişe 22.90 TL

2008 Kavaklıdere Prestige Öküzgözü 91 puan, 26.500 şişe 45 TL

2010 DLC Sultaniye Emir 91puan 27.500 şişe 25 TL

Asistanliktan zirveye

Türk pop müziğinin ünlü isimlerinden Mustafa Sandal, Fikiron Sağlık Ürünleri isimli şirketi ile sağlık ve güzellik ürünleri pazarlayacak. Sandal, şu sıralar ortağıyla birlikte getirecekleri markaların görüşmelerini yapıyor…

Mustafa Sandal, ismini kamuoyu 1990’ların başında duydu. “Suç Bende” isimli albümüyle bir anda Türkiye’nin starları arasına girmişti. Hem söz yazan hem beste yapan bir sanatçı kimliğiyle öne çıkmıştı. Şarkıcılığa devam eden Sandal, son dönemlerde sinema filmlerinde de yer almaya başladı. Geçen yıl vizyonda olan New York’ta Beş Minare filmindeki performansı da sinema eleştirmenlerinden olumlu not almıştı.

“Musti” lakaplı Mustafa Sandal’ın, sanatçı kimliğinin yanında girişimci özelliğinin de olduğunu biliyor muydunuz? Üniversite eğitimini ABD’de yapan Sandal, ilk şirketini 1997 yılında kurdu. Yada Müzik Film Yapım isimli şirketi, sanatçının konserlerini organize ediyor, albümlerinin yapımcılığını üstleniyor. Sandal, 2006 yılında ortağı restoran işletmecisi Cüneyt Kurt ile Bodrum Gündoğan Koyu’nda restoran işine girer. 2008 yılında Bu ortaklıktan fiilen ayrılan Sandal, şu sıralar yeni bir girişim için adım attı. Geçen hafta Fikiron Sağlık Ürünleri Satış Pazarlama Limited unvanıyla yeni bir şirket kuran Sandal, şirketin adından da anlaşılacağı üzere sağlık ve güzellik ürünleri pazarlayacak. Konu ile ilgili olarak fazla bilgi vermek istemeyen Mustafa Sandal, kısaca şu açıklamayı yaptı:

“Şirket daha çok yeni. Henüz tam olarak hangi markayı ve ürünleri getireceğimiz konusunda bir karar vermedik. Fizibilite çalışmalarımız devam ediyor. Yakın zamanda durumu netleştireceğiz. Bu nedenle şu aşamada daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Sağlık ve güzellik ürünlerine dönük bir çalışma yapıyoruz. Mağaza mı açacağız, yoksa satış noktalarına mı ürün pazarlayacağız henüz netleştirmedik. Sağlık ve güzellik ürünleri pazarında yer almak istiyoruz.” Diyor.

İKİ BAŞARISIZ GİRİŞİM…

Musti’yi yakalamışken eski işlerini de sormadan edemedik. Yada Müzik Film şirketinin konserlerini ve albümlerini çıkarmaya devam ettiğini söyleyen Sandal, “Restoran işine girmiştik. Bodrum Gündoğan Koyu’nda hizmet veren güzel bir restorandı. İsmi Otto Restaurant idi. Fakat Bodrum’da hayat 45-50 günle sınırlı. Okullar açıldığı andan itibaren in cin top oynuyor. Karlı bir iş değildi. Bu nedenle bu işten ayrıldım. Restoranı şu anda Emir ve Emre kurt kardeşler işletiyor” diyor. Mustafa Sandal’ın bir de Bodrum’da Mandal ismiyle butik otel macerası var. Sandal’ın bu oteldeki ortaklığı da bitmiş.

Asistanlıktan zirveye…


Mustafa Sandal, 11 Ocak 1970'de İstanbul'da dünyaya geldi. 6-7 yaşından itibaren müzikle iç içe oldu. Lise eğitimini İsviçre'de üniversite eğitimini de Amerika'da yaptı. Müzik kariyeri, Türkiye'nin müzik yolundaki mihenk taşları; Onno Tunç, Selçuk Başar, Uğur Başar, Garo Mafyan gibi önemli isimlere asistanlık yaparak başladı. İlk eserlerini Zerrin Özer, Hakan Peker, Yonca Evcimik, Ayşegül Aldinç ile yaptı.

Yakaladığı bu süreç içinde Türk Pop Müziği'nde besteleri ve sözleriyle oldukça büyük talep gördü. Sadece söz ve bestelerle böylesine bir popülerliği yakalamak Türkiye'de az rastlanan bir durumdu. Ve 1994 yılında "Suç Bende" ile patlama yaptı. 1.5 milyon kaset ve 200 bin adetlik CD satışı ile Mustafa Sandal artık Türkiye'nin starıydı. Yurtiçinde 140 ve Avrupa'da 30 konser ile bir rekora ulaştı.1996'da müzik çalışmalarını başka bir pencereden devam ettirmek için Londra'ya yerleşti.

İki yılın ardından "Gölgede Aynı" albümüyle döndü. Satışlar yine rekor bir rakamı gösteriyordu. 2 milyon kaset ve 600 bin CD. Ve tabii rekor konser programı ile de geldi; tam 140 konser... "Gölgede Aynı"yı ilk albümden ayıran özellik tamamen Mustafa Sandal Prodüksiyonu olmasıydı. Sandal 2000 yılından sonra ise aynı başarıyı yakalayamadı. Son yıllarda sinema filmlerinde rol almaya başlayan sanatçı, eleştirmenlerden ve izleyicilerden iyi puan aldı. Sanatçı kimliğinde başarılı olan Sandal, iş girişimlerinin ikisinde geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bakalım son işinde ne kadar başarılı olacak zaman gösterecek…

Kandil Kebabi Tarifi

Malzemeleri
750 gr kuşbaşı koyun eti,
4 adet soğan,
2 adet domates,
2 yemek kaşığı margarin,
2 tatlı kaşığı kekik,
1 demet maydanoz,
1 yemek kaşığı tuzot,
3 adet yufka,
Karabiber,
3 adet patates,
1 çay bardağı zeytinyağı,
1 adet yumurta,



Hazırlanışı
Ufak ufak doğranmış koyun eti, margarin, rendelenmiş soğan ile etleri suyunu çekinceye kadar pişirin. Doğranmış domates, kekik ve kıyılmış maydanoz ilave edin. 1 bardak sıcak su ilave ederek pişirin. Yufkaları 4′e bölün. Zeytinyağı ile yağlayın. Ortalarına etli harçtan koyup bohça şeklinde katlayın. Uçlarına ve üzerine yumurta sarısı sürüp 180 derece ısıtılmış fırında pişirin.

Sebzeli Kofte Tarifi

Malzemeleri
1 adet orta boy havuç
1 adet orta boy kereviz
1 adet orta boy pırasa
Birkaç dal karnabahar
2 adet patates
2 adet taze soğan
1 demet maydanoz
2 adet yumurta
1 kase galete unu
1 kase un
Tuz, karabiber
Kızartmak için:
1 su bardağı sıvı yağı



Hazırlanışı
Önce kerevizi, havucu ve patatesi iyice yıkayalım. Hepsini bir tencereye alıp, üzerine su ilave edelim. Yumuşayana dek haşlayalım. Önce kerevizin kök kısmını derince ve düz bir şekilde keselim. Kabuğunu soyalım. Rendenin iri tarafı ile rendeleyelim. Patates ve havucu da soyduktan sonra rendeleyelim. Pırasayı boyuna dörte kesip, küçük doğrayalım. Karnabaharı robottan geçirelim. Taze soğanı küçük doğrayalım. Tavaya 2-3 çorba kaşığı sıvı yağ koyalım. Karnabahar, soğan ve pırasayı yağda soteleyelim. Sebzeler yumuşadığında tavayı ateşten alalım. Haşanan diğer sebzelerin üzerine ekleyelim. İçine 2 yumurtanın sarısını, kıyılmış maydanozu, tuz ve karabiberi ilave edeilm. İyice karıştıralım. Malzemeler bütünleşince elimizde yuvarlak şekil verelim. Yumurta aklarını 1 tutam tuzla birlikte çırpılmış yumurta akına son olarak galete ununa bulayalım. Kızgın sıvı yağda kızartalım. Fazla yağını süzmek için kağıt havlusunun üzerine çıkaralım. Sıcak olarak servis yapalım.

7 Haziran 2011 Salı

Sultan Enginar Tarifi

Malzemeleri
4 adet enginar,
10-15 adet arpacık soğan,
1 adet havuç,
1 adet patates,
4 yemek kaşığı konserve bezelye,
1/2 su bardağı zeytinyağ,
1 yemek kaşığı tozşeker,
1 yemek kaşığı tuz,
1 limon suyu,
1 su bardağı kaynar su,
1/2 demet dereotu.



Hazırlanışı
Soyulmuş enginarları limon suyu ile ovun. Tencereye yerleştirin. Zeytinyağını bir tencerede kızdırın. Soyulmuş arpacık soğanları 5 dakika kavurun. Havuç ve patatesleri soyup, zar şeklinde doğrayıp, soğana ilave edin. Biraz kavrulunca bezelyeyi katın. Enginarların ortalarına yerleştirin. 1 su bardağı kaynar su ilave ederek, tencerenin ağzını kapatın. Yumuşayıncaya kadar pişirin. Soğuyunca servis tabağına alıp, dereotu ile süsleyip servis yapın.

Lokum gibi bir hayat hikayesi

İşadamı Mehmet Garan'dan boşandıktan sonra ortalarda pek görünmeyen kendisini işine ve yaratıcılığa adayan başarılı girişimci Zeynep Keyman 'Lokum İstanbul' markası adı altında birçok işe imza atıyor. Tek amacı kendi kültürünü dünyaya pazarlamak olan Keyman, boşandıktan sonra ilk defa özel hayatı ve iş hayatıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

- ‘Lokum İstanbul’ markasını yaratma fikri nasıl doğdu?

Marka ismimi aldığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Ama Türkiye ile ilgili bir şey yapacağım kesindi. Bende ilk iş olarak bu ismi almam gerektiğini düşündüm. Ülkemize özgü unutulmaya yüz tutmuş ve bir kenara itilmiş lokum ve kolonya gibi değerlerimizi günümüze uyarlayıp insanlara yeniden hatırlatmak istedim.

- Lokum İstanbul bünyesine hangi ürünleri kattınız?

Bundan dört sene önce Türkiye’ de kişiye özel matbu olmadığını farkına vardım. Halbuki yurtdışında neredeyse her çevreye ait kişisel matbu markası ve dükkan var. Mağazaya girip istediğiniz yazı karakterini seçiyorsunuz. Baskı tekniğini yazı rengini seçip ısmarlıyorsunuz. Bende Türkiye'de aynısı yaptım. Ülkemizde daha önce böyle bir uygulama olmadığı için 1 senem bunu anlatmakla geçti. Lokumların ise hak ettiği yerde olmadığını gördüm. Kültürümüzün bir parçası olsa da ucuz kutularda sergileniyordu. Lokumları farklı aromalarla zenginleştirdik. Kolonya konusunda da çok zayıf olduğumuzu düşündüm limon ve lavantadan başka kolonya çeşitimiz olmadığını farkına vardıktan sonra gül, ıhlamur, mimoza, mandalina, çay, incir ve lime kolonyalarını bünyemize kattık. Patentini aldığım diğer bir ürün de 'Toile de Jouy' deseninde üretilen kumaş ve duvar kağıtı. Avusturya'da dünya devlerinin basıldığı bir fabrikada basılıyor.



- Lokum, kolonya, kişiye özel matbu, kumaş derken birçok alana yayılmışsınız. Bu ürün yelpazenize yenileri de eklenecek mi?

Taze ve doğal ürünlerle Changa Restoran bana özel çikolata koleksiyonu hazırlıyor. Uzun süre saklamadan hemen tüketmek koşuluyla satacağız. Kiloyla satmak yerine şık kutularda tek tek müşterilerimize sunacağız. Ayrıca insanların şimdiki hayat şartlarında evde reçel yapması çok zor. Malum meyveler de çok hormonlu. Eski kavanoz reçellerden maalesef artık kalmadı. Benim de zaman zaman ev reçeli sıkıntısı çektiğim oldu. Ne kadar stoklasanız da çok sevilen reçeller hemen tüketiliyor. Bu açığı kapatmak için de tamamen organik meyvelerle hazırladığımız ev reçellerini de tüketiciyle buluşturacağız.


- Lokum İstanbul olarak ''Türkiye'de bunu ilk biz yaptık'' dediğiniz ürünler var mı?

Elbette var olmaz mı? Tek tek elle poşetlere sarılan lokumlar, rengarenk farklı şekilde ve farklı aromlarda akide şekerleri, lokumun aromasıyla aynı renkte pudra şekeri. Mesela menekşeli lokumun pudra şekeri de menekşe renginde.

- Bize özgü değerlerimizi unutturmamak adına kültürümüze sahip çıkıyorsunuz. Bununla ilgili başka çalışmalarınız da olacak mı?

Ağustosta ‘Lokum İstanbul’ adında bir kitabım çıkıyor. Kitap hem türkçe hem de ingilizce olarak basılacak. Markamla da örtüşüyor ama benim markamın kitabı değil hizmet babında hazırlıyorum. Lokumu nasıl yapıldığını anlatıyor. İçindeki kitap ayracımız bile akide şekeri kokuyor. Lokumun tarihçesini anlatacak. Dünyada çikolatanın kitabı var lokumun neden olmasın? Genç nesil de lokumu tanıyacak. Bazı değerlerimiz çok itildi ve geçmişte kaldı. Bunları yeniden modernize ederek genç nesillere aktarmak istiyoruz.



- Ürünlerinizin nerede kullanıldğını görmek sizi çok gururlandırırdı?

Cumhurbaşkanlığı köşkünde Türk kahvesinin yanında özel el sarması lokumlarımızın servis edildiğini görmek ya da başbakanın uçağında 'Lokum' kolonyalarının sunulması benim en büyük hayalim.

- Kişiye özel matbu ve düğün davetiyeleri de tasarlıyorsunuz. Bizim tanıdığımız isimler de var mı müşterileriniz arasında?

Bin Ladin'in kız kardeşi, Turgut Yılmaz, Kuveyt Şeyhi Alsabah'ın karısı, Güler Sabancı, Ümit Boyner, Suzan Sabancı ve Sevil Sabancı.

- Lokum İstanbul markasını yaratırken çevrenizden ne gibi yorumlar aldınız?

Çevremden birçok olumsuz eleştiri aldım. ‘Çocukların var zaten sosyal hayatın kısıtlı, vaktin bölünecek’’ gibi eleştiriler… Bir o kadar da beni motive edici yorumlar aldım. Bir işe karar verdikten sonra çevreniz sizi çok etkileyemiyor. Ülkemizde, sizi az tanıyan insanlar bile hayatınız hakkında size fikir verebiliyor. Yurtdışında insanlar çok mesafeli. İyi ya da kötü olarak değerlendirmiyorum sadece bir bakış açısı bu.



-İş hayatında fazla mükemmeliyetçi olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Neredeyse her dakika işimin başındayım ama istediğim yere ulaşmadım daha. Hala lokum kutularımda bile bir kusur arıyorum. Mükemmelliyetçiyim ama bu şekilde var olduğumu hissediyorum, yorucu olsa da... Allah bizi o kadar mükemmel yaratmış ki, bize yapabileceğimizin en iyisini yapmalıyız. Ölene kadar bildiğimin en iyisini yapmak zorundayım. İş hayatında çok sabırsızım. O beni bazen yoruyor.

- Bütçesi kısıtlı ama girşimci kadınların başarılı olması için tavsiyeleriniz neler?

Ben bu işe küçük bir sermaye ile başladım. Küçük bütçelerle işe giriştim yaptıkça onun getirdiği kar ve başarıyla diğer işlere giriştim. Kadınlara tavsiyem çok çalışmak, cesur olmak ve başkalarının etkisi altında kalmamak.

'BOŞANDIKTAN SONRA MUTFAĞA GİRMEDİM'

- Lokuma yeni bir tat kazandırma fikri aklınıza geldiğine göre mutfakla aranız iyi olmalı?

Boşandıktan sonra mutfağa girmedim. Çok meraklıyım ancak çok zaman ayıramıyorum. İşim çok yoğun, genelde yorgun oluyorum çok basit yemekler yapıyorum. Ama arada mutlaka giriyorum mutfağa.

- Kolonyalarınızın esanslarını da yine kendiniz yaratıyorsunuz. Kokulara da meraklısınız sanırım...

Şu an yaptığım işin başı merak. Çocukluğumdan beri koku ilgi alanımdı. Bütün kokulara çikolatalara, parfümlere kremlere meraklıydım. Gözümü bunların içinde açtım. Şahane bir ev kadını annem var. Biz okuldan geldiğimizde ev mis gibi pasta kokardı. Her tarafta taze çiçekler olurdu. Annem kanalıyla böyle bir dünyaya girdim hiç fark etmeden. Yani her şeyin tazesi pişerdi. Kapıdan girerdim ev firezya kokardı.

-Size çocukluğunuzu hatırlatan koku hangisi peki?

Çiçek, pasta ve kek kokuları.

- İşadamı Mehmet Garan’dan geçtiğimiz sene boşandınız. Daha sonraki süreçte neler değişti hayatınızda?

22 senelik evlilikten sonra etkilenmemek mümkün değil. Ben hayatı çok seviyorum hayat her zaman düz gitmiyor. Dolayısıyla hayat devam ediyor. Hayattaki en büyük şey sağlık…İyi ki çocuklarım var, iyi ki işim var. İnsanın hayatta bir kere seveceğine inanmıyorum. Onun için hiçbir şey için pişman değilim. Yaşanmış her şey çok güzel ve çok değerliydi. Iki harika çocuğum var hayat devam ediyor. Onun da yeri ayrı. Zor bir dönemden geçti. En başında yalnız olmak anlamında çok zordu. Hayatı seven inanan ve dolu dolu yaşayan bir insan olduğum için yapmak istedikleri şeyleri ertelememelerini tavsiye ediyorum.

- Sizi ünlü kafelerde ya da alışveriş merkezlerinde göremiyoruz. Bunu özellikle mi tercih ediyorsunuz?

Sebep çok meşgulum... Güzel şeyler üretmek istiyorum. İnsan her yerde her zaman olamaz, enerjiler bölünüyor. Hayatımın öyle bir devresindeyim ki konsantrasyonumu bozmak istemiyorum. Zamanında çok dolu yaşadım. Zamanında her şeye doydum. Herkesin hayata karşı bir duruşu var. Çünkü o zaman oradaki insanları zor durumda bırakmış olurum şu anda böyle bir devreden geçiyorum. Bana o tip şeyler üçüncü planda geliyor. Bazı şeylere doydum diyebilirim.

Sabanci mutfakta...

@ Yazdır A- A+ Haberi Paylaş
Facebook Twitter Digg Stumble Upon Yahoo Google Delicious Ana Sayfa/ Söyleşi 04 Haziran 2011 Cumartesi, 14:57:48
Sabancı mutfakta
Glüten hassasiyeti ve besin duyarlılığı olan Aslıhan Koruyan Sabancı,HTKULÜP için mutfağa girdi. Glüten hassasiyeti ve besinlere duyarlı olan kişilere özel yemekler hazırladı.
Röportaj: Aybala ÇALIŞKAN
Fotoğraflar: Hakan YAĞCI



Buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahıllarda doğal olarak bulunan, gıda sanayiinde kıvam verici olarak kullanılan ’glüten’ maddesi bazı kişilerde çölyak hastalığına neden oluyor. 2006 yılında glüten alerjisi ve besin duyarlılığı olduğunu öğrenen iş adamı Demir Sabancı'nın eşi Aslıhan Koruyan Sabancı, çölyak hastalarının lezzetli yemekler yemesi ve hayatlarını daha mutlu geçirmeleri için 'Glütensiz Gurme Lezzetler' adlı yemek kitabını kaleme aldı. İki buçuk senelik titiz bir çalışmanın ardından 2008 yılında yayınlanan kitabın, geçtiğimiz aylarda da ingilizce baskısı okuyucuyla buluştu. Yemek yapmayı çok seven ve değişik tatlar yaratmaktan keyif alan Sabancı'yı ''Sadece tarif etmek yetmez'' diyerek htkulup.com için İstanbul Marriott Asia'nın mutfağına soktuk.

- Çölyak hastalığı, glüten alerjisi ve glüten duyarlılığı Türkiye'de yeni yeni duyulmaya başladı. Bu konularla ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız?

Çölyak hastalığı, glüten alerjisi ve glüten duyarlılığı çok önemli ve ciddi konular. Kişinin sağlığında büyük rol oynayacak hastalıklar. Bende de glüten hassasiyeti ve besin duyarlılığı var. Çölyak hastalığı buğday, arpa, çavdar gibi tahıllardaki bulunan glüten adında proteine karşı alerjiden kaynaklanmaktadır. Çölyak hastalarının bu besinleri hiç tüketmemeleri gerekir. Hassasiyet olan kişilerde büyük reaksiyon yaratabilir. Az miktarlarda veya dönüşümlü diyet yoluyla bu besinleri tüketebilirler. Kişiler uzman doktorlarla kişiye özel beslenme programlarını ayarlamaları gerekmektedir.



- Besinlere karşı duyarlı olduğunuzu öğrendiğinizde neler hissettiniz?

Glüten hassasiyetim ve besin duyarlılığım olduğunu öğrendiğim de kesinlikle bir diyet uygulamayı düşünmedim. Testlerde hata olabileceğini düşündüm. 2006'da Türkiye'de bu konu çok bilinmiyordu, tek bir kurumda test yapılıyordu. Testler analiz için Türkiye'den yurtdışına gönderiliyordu, analiz edilecek bir kurum bile yoktu. Yurtdışına gönderilirken testlerimin bozulduğunu düşündüm; o kadar inanmadım yani. Bende olan bazı belirtilerinde gıda hassasiyetinden değil de yorgunluk hazımsızlık stres gibi bir takım dış etkenlerden dolayı olduğunu zannettim.

- Bu durumu avantaja çevirebildiniz mi?

Benim gibi yemeği seven ve bundan büyük keyif alan kişiler için büyük dezavantaj. Ama bununla yaşamayı ve mutlu olmayı öğrenebiliriz. Elimizde böyle bir sorun var ve bununla ne yapabiliriz diye düşünürsek daha kolay çözüme ulaşırız. Elimizde belli malzemeler var bununla ne yemek yapabileceğimizi bilmemiz gerekiyor. İlk başta bana çok dezavantajlı bir durum gibi geldi. Daha sonra bununla mutlu olarak yaşamayı, alışkanlıklarımızı değiştirdiğimiz zaman bununla da mutlu olabileceğimizi anladım.



- Kitabı çıkarmaya ne zaman karar verdiniz?

Rahatsızlığımı 2006 senesinde öğrendikten sonra yaklaşık 8 - 9 ay özel bir diyet uygulamadım. Yurtdışından tarifler araştırdım, kaynak kitaplar aldım. O zamanlar yeterli kaynak kitap da yoktu. Mutfakla da mutlu olarak ilgilendiğim için evimde kendi tariflerimi oluşturmaya başladım ve defterime yazmaya başladım. Böylelikle evimde kendi tariflerimi oluşturmaya başladım. İki buçuk senelik ciddi bir çalışmadan sonra kitabımı çıkardım.

- Çölyak hastalığıyla ilgili diğer kaynakların çoğalmasında kitabınızın öncülük ettiğini düşünüyor musunuz?

Kitabımdan sonra daha çok kaynak çıktı diyebilirim. Benim kitabım çıktıktan sonra değerli profesörlerin yemek kitapları çıktı. Bu benim için çok büyük bir gelişme... Gündem oluşturduğumu düşünüyorum. Bu konuda bilinç arttı. Kaynaklar ve çözümler arttı. Gelecekte bu konuda başka yemek kitapları da yazabilirim.



- Geçtiğimiz aylarda kitabı ingilizce olarak yeniden yazdınız değil mi?

İngilizce baskısını baştan yazdım. Çeviri de yanlış anlaşılmalar olabiliyor, o yüzden bayağı uzun sürdü. İnşallah İngilizceden başka dillere de çevrilir. Yurtdışından talep üzerine ingilizcesini de yazdım. Türk mutfağımız çölyak hastalarına da yurt dışında da hizmet verebilecek. Bende büyük bir mutlulukla kabul ettim.

- Tariflerde kullanılan malzemeler her yerde kolay bulunabiliyor mu?

Kırsal kesimin ulaşamayacağı glutensiz un, kestane unu yumurta tozu glutensiz biskuvi gibi malzemeleri kullanmadan; her yerden temin edilebilecek malzemelerle yemekleri tarif etmeye dikkat ettim. Bu kitap herkese hizmet etsin istedim.



- Çölyak hastaları lezzetli yemekler yiyebilir mi peki?

Kitapta gurme lezzetlere yer verdim. Bu konuda güçlük çeken insanların kendilerini mutsuz hissetmemelerini, onların da sofralarının kendilerince gurme olmasını ve hayatlarının mutlu geçmesini istedim. Bizim de Türk mutfağımız bol çeşitli ve buna hizmet edebilecek yemeklerimiz var. Ufak değişikliklerle bunu sağlayabiliriz.

- Menüsü çölyak hastalarına özel bir restoran açmayı düşünüyor musunuz?

Şu an çok yoğunum ama gelecekte neden olmasın? Bu konunun eğitimini de aldım. Çok daha ilerde bu projeyi gerçekleştirebilirim.

- Çocuklarınız hazırladığınız yemeklerden yiyorlar mı?

Çocuklar en başta beni zorlamışlardı ama onlar da artık alıştılar. Sevmedikleri besinleri onların yiyecekleri hale getirmek için bıkmadan usanmadan değişik lezzetlerde sunmaya çalıştım. En sonunda mutlaka bir tanesi mutlaka tutuyor. Sebze çok seviyorlar bunun yerleşmesi için çok uğraşmıştım ama şimde kendileri sebze yemek istiyor. Katkı maddeli gıdaları görseler dahi istemiyorlar. Bu da yerleştirmek istediğim bir konsepti.

'TÜRK MUTFAĞINDAN VAZGEÇEMEM'

- En çok hangi kültürün mutfağını seviyorsunuz?

Türk mutfağını çok seviyorum, iki ucu çok açık. Bölgesel olarak çok zengin bir mutfağız. Birkaç ansiklopedi çıkacak kadar çok çeşit yemeğimiz var. Türk mutfağından vazgeçmem. Karnıyarık, zeytinyağlı fasulye, etli dolma.

- Çok sevip de yiyemediğiniz bir yemek var mı?

Mantıyı glütensiz olarak, pirinç ya da patates unuyla açmak mümkün değil. Bu yüzden mantı yemeyi çok özlüyorum.

- Formda kalmanız sadece beslenmenize mi bağlı?

Daha çok beslenmeyle diyebilirim ama yürüyüş ve yüzmeyi de seviyorum ve mümkün olduğunca çok yapmaya çalışıyorum.

- İş ve özel hayatında nasıl bir Aslıhan Hanım var?

Kesinlikle çok detaycıyım, kitabımı 2.5 senede bitirdim. Hem iş hem de özel hayatımda her türlü detaya değinirim. Kitabın yazım aşamasında işin uzmanlarına danıştım, tariflerin hepsinin analizlerini gördüm. Hem yazım aşamasında hem de fotoğraflarda beğenmediklerimi tekrar tekrar düzenledim. İş hayatında ve özel hayatta çok titizim. Sırf bu yüzden birden fazla projeyi aynı anda kabul etmiyorum. Amacım yavaş yavaş olsun ama iyi olsun.

'EN BÜYÜK YATIRIMIMIZ ÇOCUKLAR'

- Çocuklarınıza yeterince vakit ayırabiliyor musunuz?

Çocuklarımla müzelere, parklara gidiyoruz. Yaz tatilleri bunun için çok büyük bir fırsat. Tatilleri güzel bir şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Ayrıca sabahları okula ben hazırlar, dönüşte ben karşılarım, ödevleriyle ilgilenirim. En büyük yatırımımız onlar. Biz ebevyn olarak belli bir yere kadar onların yanındayız. Hep doğruları öğretip bir süre sonra kendilerine devretmek zorundayız.

6 Haziran 2011 Pazartesi

Bebek senligi

Geleneksel Bebek Şenliği bu yılda ünlü isimlerin katılımıyla gerçekleşti.
3'üncüsü düzenlenen geleneksel Bebek Şenliği her yıl Haziran ayının 3, 4, 5'inde gerçekleşiyor. Beşiktaş Belediyesi tarafından Bebek Parkı'nda düzenlenen şenlikte insanlar alışveriş yapıp, yemek yediler. Ünlü isimlerin katılımıyla gerçekleşen şenlikte; Ayşe Kucuroğlu, Ceyla Aysal ve sevgilisi, Ebru - Harun Tan ve çocukları gibi bir çok ünlü isim katılıdı.

Beyoglu asiklari...

Ünlü işadamı Cem Hakko ile sevgilisi Ronit Gülcan önceki akşam Asmalımescit'te bir sergiyi gezdikten sonra Ece Bar'da dostlarıyla yemek yedi. Gecenin sonunda Beyoğlu'nda yürüyen Hakko ile Gülcan'ın çevresini sokak çalgıcıları çevirdi. İkili önce biraz şaşırdı ancak genç müzisyenler Ronit Gülcan'ın çok sevdiği 'Hatırla Sevgilim' şarkısını çalınca Cem Bey 100 lira bahşiş verdi.

Kizlar cok havali...

Evlilik hazırlıkları yapan Yasemin Ergene ve medyatik güzel Elif Gönlüm gözde AVM'deydiler.
Genç iş adamı İzzet Özilhan ile nişanlanarak evliliğe ilk adımı atan Yasemin Ergene, şu sıralar düğün hazırlıkları içerisinde. Yasemin Hanım geçtiğimiz gün yakın bir arkadaşıyla alışveriş turundaydı. Bir diğer medyatik güzel Elif Gönlüm ise lüks otomobilinden inerken objektilermizise yansıdı. Elif Hanım oldukça havalıydı.

Gecceler - Kenan Ercetingoz yaziyor

Hafta sonu Bodrum’a, Türkbükü’ne gittim... Severim böyle sezon açılmadan gidip bakmayı, esnafla sohbet etmeyi.

Henüz kendini göstermek isteyenler gelmeden, kalabalık olmadan, karanlık çökmeden, alkol dozu artmadan gidip bakmak, sakin sakin dolaşmak, nefes almak, denize girmek, keyif yapmak çok güzeldi.

Çok değişmiş Türkbükü... Size harika haberlerim var. Hepsini yazacağım ama önce pazar günü (dün) Ahmet Hakan’ın yazdığı küçük bir nota taktım. Biraz onu deşmem gerekiyor!

Ahmet Hakan, Hürriyet’teki köşesinde “Hangi sanatçının gönlü hangi partiden yanadır?” diye bir genelleme yapmış ve gönlünden geçenleri yazmış.

Benim dikkatimi çeken ise Muazzez Ersoy için “Söylemeye gerek var mı?” lafı oldu..

Şimdi bu ne demek?

Gülben Ergen için, “Çaktırmaz ama oyu kesin CHP'nin...”, Sezen Aksu için “AK Parti'ye oy verecekmiş gibi yapıp Yıldırım Türker'in etkisiyle BDP'ye kayabilir.”, Kadir İnanır için “Kemal Bey ile Devlet Bey arasında gidip geliyordur garanti.”, Bülent Ersoy için “Ben koskoca Bülent Ersoy'um diyerek sandığa gitmeye tenezzül buyurmayabilirler kendileri...”, Seda Sayan için “Ayni yardımı sevmesi nedeniyle sanırım AK Parti.” diye yazarken Muazzez Erosy için neden “Söylemeye gerek var mı?” demiş?

Ahmet Hakan ne demek istemiş?

Yoksa son zamanlarda internette dolaşan ve magazincilerin bile yazmaya cesaret edemediği konuyu dile getirmek mi istemiş?

Ama açık açık yazmaya maçası yememiş!

Vallahi benim de yemiyor, kimse kusura bakmasın..

Muazzez Ersoy’la ilgili internette bir takım dedikodular dolaşıyor ama nedir, ne değildir, ne kadar ciddidir, kaset var mıdır, yok mudur bilemiyoruz ve susuyoruz!

Belki Ahmet Hakan bu konuda bir açılım yapar ve Muazzez Ersoy’un gönlündeki lideri açıklar!

Merve Bolugur hesap tartismasinda

Nişantaşı Hardal’da önceki gün keyif yapan ‘Küçük Sırlar’ dizisinin oyuncusu Merve Boluğur, mekanda arkadaşıyla 1.5 saat oturdu ve kokteyl içti.


Ancak 120 TL olan hesabı eksik ödeyen arkadaşından habersiz mekandan ayrılan Merve Boluğur’un peşinden bir garson koşturdu. Garsonla bir süre tartışan Boluğur, sonunda yenik düştü. Annesi Ayşe Boluğur bir süre sonra mekana gelerek yapılanın çirkin olduğunu söyledi.

MORPHO LOUNGE DANCE CLUB

Morpho Lounch Dance Club ‘da Ünlü Koreograf Erez Eğilmez’in Çarşamba gecelerinin vazgeçilmez partilerinden biri olan Elite Parties yaza merhaba dedi

Yazı ve Fotoğraflar ; Muharrem ERDEMİR

Geçtiğimiz çarşamba günü Morpho'ya ünlü yağmuru yağdı. Yaza merhaba partisi düzenleyen Morpho gece kulübü her çarşamba günü düzenledikleri özel geceye birçok ünlü konuk katıldılar.Morpho'da İstanbul gecelerinin vazgeçilmez eğlence tarzı Elite Parties start verdi.

Geceye katılan ünlüler arasında Yeşilçamın ünlü jönü Engin Çağlar,Yeşilçam sinemalarının tanınmış yönetmeni ve Sesam başkanı Yılmaz Atadeniz ,Nil Burak, Ahu Tuğba, Nuri Alço,Faruk Özdemir, Magazinkolik.com genel yayın yönetmeni ve sahibi Nurcan Sabur, ,ünlü Fransız sanatçı Anne Marie David'da katılanlar arasındaydılar.

Gecede sahne alan ünlü Azeri şarkıcı Seyran Ismayilxanow sahne performansıyla beğeni kazandı.

Konumu ve tarzı itibarıyla farklı bir güzellik sergileyen ve İstanbul eğlence hayatına geçtiğimiz hafta merhaba diyen Morpho Lounch Dance Club ‘da Ünlü Koreograf Erez Eğilmez’in Çarşamba gecelerinin vazgeçilmez partilerinden biri olan Elite Parties yaza merhaba dedi.Erez bey herkesi her Çarşamba Morpho'ya bekliyor.

Elite Parties de yok yoktu. Medya ve basın kuruluşlarının da hazır bulunduğu gece Saat 22-00 başlayıp sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti. Elite Parties de gece boyunca Ünlü DJ Can Parlak canlı performansıyla davetlileri coşturarak özel isteklerinide yarine getirdi.Gecede Fransadan konuk gelen sanatçı Anne Marie David'da sahneye çıkarak çok güzel Fransız şarkılarını seslendirdi.Ara ara sahneye çıkan dansçı kızlarda gelen misafirlerin beğenisini kazandılar.

Deneyimli işletmeciler Engin Ateş, Uğur Şallı ve Veysi Aslan gece için hiçbir detayı atlamadıklarını kalitenin ve eğlencenin 2011 yazına Morpho Lounch Dance Club da damgasını vuracağını söyleyip Haliç’in eşsiz manzarasını tarihi dokunuşlarla eğlence sektörüne Morpho Lounch Dance Club sayesinde kazandıracaklarını belirttiler.

600 yillik Kore saglik formulu

Dünyanın en zayıf ve sağlıklı insanlarının bulunduğu ülke olarak kabul edilen Kore'nin bin yıllık zayıflatıcı tahıl ürünü "misutgaru" Türk işadamı 20 milyon dolar ödeyerek Türkiye'ye getirdi.

Dünyanın en zayıf ve sağlıklı insanlarının bulunduğu ülke olarak kabul edilen Kore'nin bin yıllık zayıflatıcı tahıl ürünü "misutgaru" Türk işadamı 20 milyon dolar ödeyerek Türkiye'ye getirdi.
Zayıflama ürünlerinin çığ gibi arttığı dünyada en çok rağbet gören ürünlerden biri olan "misutgaru" Türk işadamı Adnan Metin tarafından Kore'den Türkiye'ye getirildi. Ürünü uzun süren çalışmalar sonucunda Türkiye'ye getirebildiklerini belirten Metin, "Yaklaşık 2 yıl ürünü Türkiye'ye getirmek için pazarlıklar yaptık. Ürünün dünya piyasasında bir çok ülkede olmasına rağmen Türkiye'de olmamasından yola çıkarak böyle bir girişimde bulunduk. Piayasadaki zayıflama tabletleri gibi sağlıksız ve riskleri olan bir
ürün değil. Çok sağlıklı bir şekilde kilo vermeye yardımcı oluyor. Misutgaru sadece zayıflamak için değil, sağlıklı şekilde formda kalmak ve güzellik için de uzun yıllar gönül rahatlığıyla kullanılabilen bir ürün. Bunun yanı sıra cilt kırışıklıkları ve genç kalmak için de kullanılıyor. Etkileri oldukça iyi. Bu nedenle de tüm dünyada rağbet görüyor. Türkiye'ye getirmek de bize kısmet oldu. 20 milyon dolarlık bir isim bedeli ödeyerek ürünü ülkemize getirdik" dedi.
Kore'nin 600 Yıllık Sağlık Formülü 20 Milyon Dolara Türkiye'de başlıklı ve Dünyanın en zayıf ve sağlıklı insanlarının bulunduğu ülke olarak kabul edilen Kore'nin bin yıllık zayıflatıcı tahıl ürünü "misutgaru" Türk işadamı 20 milyon dolar ödeyerek Türkiye'ye getirdi. özetli haberi okudunuz.

4 Haziran 2011 Cumartesi

Yasam tarzi duzenlenmeli

Yağ emme işlemini uygulamak için kişinin sağlıklı olması aranan ilk koşuldur. Dolayısıyla, kişinin tıbbi geçmişi ve sahip olduğu hastalıklar hassasiyetle sorgulanmalıdır. Sistemik bir hastalık durumunda ise, hastanın doktoru ve ameliyatta bulunacak olan anesteziyoloji uzmanıyla görüşülerek, işlemin yapılabilirliği ve alınacak önlemler kararlaştırılmalıdır. Kan pıhtılaşmasını etkileyen ilaçlar örneğin aspirin, işlemden en az iki hafta önce kesilmelidir, aksi taktirde aşırı kan kaybı, kan toplanması ve aşırı morarma olabilir. Bunların bir kısmı geçici olsa da kan toplanması, yani hematom oluşumu, istenmeyen neticelere sebep olabilir. Bir takım bitkisel ürünler de kanama eğilimi yapabilir. Böyle bir durumda hastanın hekimine danışması ve bu maddelerin kullanımını kesmesi gerekmektedir. Bazı önemli hastalıklar vardır ki bu durumlarda kullanılan pıhtı önleyici ilaçlar kesilemez. Böyle bir durumda liposuction yapılmaması gerekir.

YENİDEN OLUŞUR MU?
Genellikle vücuttaki yağ hücre sayısının ergenlik çağından sonra hemen hemen sabit bir sayıda kaldığı düşünülmektedir ve yağ hücre sayısının fazla olduğu alanlarda biriken yağın diyet ve egzersize dirençli olduğu iddia edilmektedir. Erişkinde kilo artışı genellikle yeni hücrelerin oluşmasıyla değil, var olan hücrelerin büyümesiyle gerçekleşir.
Yağ hücresi liposuction ile emilerek uzaklaştığında söz konusu hücre tamamen yok olmuştur. Ancak kalan hücrelerin de diyete dikkat edilmediği taktirde yağ depolayarak büyümeleri söz konusu olabilir hatta eskisinden daha fazla kitle oluşturmaları mümkündür. Bu nedenle liposuction ameliyatlarından sonra egzersiz ve dengeli beslenme çok önemlidir. Liposuction tek başına kişinin vücut şekillendirilmesinde başarılı olmaz, mutlaka bireyin beslenme ve hareketlilik açısından yaşam stilinde gerekiyorsa uygun değişiklikleri yapması önerilir. Bu doğrultuda diyetisyenlerden yardım alınarak yemek ve besin alışkanlıklarının düzenlenmesi, spor eğitmenlerinden faydalanarak kişinin sosyo-kültürel yaşantısına uygun egzersizlerin tespit edilmesi başarı için gerekir.

HANGİ DURUMLARDA İŞLEM YAPILMAZ?
Bağ dokusu hastalıkları
Kan pıhtılaşmasında sorunlar ve kanama bozuklukları
Lupus
Şeker hastalığının varlığı riski arttırabilir
Kalp-akciğer hastalığı, yüksek tansiyon
Depresyon
Obezite
Yara iyileşmesinde sorunları olanlara
Hamilelere

Kim hangi vitamini almali?

Her ilacın aslında bir zehir olduğunu ve ilacı zehirden ayıran tek özelliğin dozu olduğunu belirten İç Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Bağcivan, “İnsan için en önemli, en hayati olan su bile gereksiz ve fazla tüketildiğinde önemli sağlık sorunlarına yol açabiliyor. Günümüz tıbbında vitaminlerin hangi şartlarda tedavi amacı ile hangi şartlarda tedbir amacı ile kullanılacağı bellidir” diyerek hangi dönemde hangi tür vitaminlere ihtiyaç olduğu hakkında şu bilgileri veriyor:

Süt çocukluğu dönemi: D Vitamini
Gebelik: Folik asit
Böbrek yetmezliği olanlar ve diyaliz hastaları: Folik asit, D vitamini
Mide ve bağırsak ameliyatı geçirenler: B12 vitamini
Barsaktan emilim problemi ile seyreden hastalıklar: D vitamini, B12
Yoğun alkol kullanımı: B1, B12
Şeker hastaları: B1, B6
Vejetaryen: B12

VİTAMİN EKSİKLİĞİ
Vitamin eksikliğinin hastalıklara yol açabileceği ilk olarak 1896 yılında anlaşılıyor ve şu sonuç ortaya çıkıyor:

• C vitamini eksikliğinde cilt ve dişeti problemleri
• A vitamini eksikliğinde görme problemleri
• D vitamini eksikliğinde kemik problemleri
• B vitamini eksikliğinde cilt ve sinir sistemi problemleri oluşuyor.

Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde beslenme problemlerinden kaynaklanan vitamin eksikliklerine pek sık rastlanmıyor. Bununla beraber vitamin eksikliği yalnızca yetersiz beslenmeye bağlı olarak ortaya çıkmıyor. Yaşamımızın değişik dönemlerinde artmış ihtiyacın (bebeklik, gebelik, ergenlik) karşılanamaması; diyabet, böbrek yetmezliği, barsaktan emilim bozukluğuyla seyreden hastalıklar, mide ameliyatları, yoğun alkol kullanımı gibi birçok durumda eksiklikler ortaya çıkabiliyor. Vitamin tedavisi denildiğinde bu risk gruplarına özel tedavi yapılması gerekiyor. Ancak günümüzde doğal besinlerle alınması gereken vitaminler ihtiyaç oluşmadan ilaç olarak rastgele alınıyor.

FAZLA ALINAN VİTAMİNLERE DİKKAT
Vitaminler kimyasal özelliklerine göre suda eriyen ve yağda eriyen vitaminler olmak üzere iki gruba ayrılıyor. B ve C vitaminleri suda eriyebildiği için vücudumuzda depo edilmesi söz konusu olmuyor. Bu nedenle eksiklikleri yağda eriyen vitaminlere göre daha sık görülüyor. Fazla tüketilmeleri vücutta birikim yapmadığı için çoğu zaman sorun oluşturmuyor. Yağda eriyen vitaminler (A, D, E, K vitaminleri) fazla alındığında vücutta birikiyor ve kontrolsüz kullanıldığı zaman “hipervitaminoz” denilen vitamin fazlalığına yol açabiliyor. Vitamin eksikliği kadar fazlalığı da bir sağlık sorunu haline dönüşüyor.

Örneğin D vitamini fazla alındığında kalsiyum fazlalığının yanı sıra, D vitamini zehirlenmesine yol açıyor. Artmış D vitamini vücutta fazla kalsiyum emilmesine, dolayısıyla ciddi kalsiyum fazlalılığına neden oluyor. Bu da kalp ve böbrek sağlığı açısından ciddi ve önemli sonuçlar doğuruyor. Fazladan alınmış A vitamini, ciltte koyulaşmaya, pullanmaya, kafa içi basıncının artmasına, şiddetli baş ağrısına, görme sorunlarına neden olabiliyor. K vitamini ise kanın pıhtılaşmasına yönelik sorunları ortaya çıkarabiliyor.

Aynı şekilde anne sütündeki, özellikle inek sütündeki D vitamini düzeyinin süt çocuğundaki ihtiyacı karşılamayabileceğinden tedbir amaçlı D vitamini veriliyor. Yukarıdaki örneklerden de anlaşılacağı gibi tıbbi olarak vitaminlerin ne şartlarda kullanılacağı belli. Vitamin kullanımı ile karşılaşılan sorunlar bu ilaçların ilaç gibi değerlendirilmeyip masum ve zararsız sanılmaları gibi yanlış bir kanıdan kaynaklanıyor. Hal böyle olunca doktor önerisi olmadan, kontrolsüz ve bilinçsiz vitamin kullanımı değişik sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Özellikle ihtiyaçtan fazla alındığında vücutta depo edilebilen yağda eriyen vitaminlerin fazlalığına daha sık rastlanılıyor. Vitaminin fazlalığına göre şu sorunlar ortaya çıkıyor:

D vitamini fazlalığı kan kalsiyum düzeyinde artmaya ve buna bağlı olarak kas krampları, kalp ritim problemleri, kabızlık gibi sorunlara

A vitamini fazlalığı beyin basıncının artmasına, kas güçsüzlüğüne, baş ağrısına, görme sorunlarına

C vitamininin vücutta depo edilmemesine rağmen idrarla atıldığından bazı böbrek taşlarının oluşmasına neden olabiliyor.

Son dönemlerde yapılan bilimsel çalışmalar da yüksek dozda kullanılan E ve C vitaminlerinin akciğer kanserinin oluşumunu artırdığı gösteriyor.

Yine yapılan çalışmalarda yüksek doz A, C ve E vitamini kullanmanın mide-barsak, prostat kanserinde kanser gelişimine neden olmasa bile beklenen yaşam süresini kısalttığı tümörün büyümesine, ilerlemesine katkı sağladığını gösteriyor.

Günlük ihtiyaç kadar doğal gıdalardan alınan vitaminlerin ise herhangi bir soruna yol açmadığı saptandı.

Bu nedenlerden dolayı ihtiyaç gruplar dışında sağlıklı beslenmenin vitamin alımı için yeterli olduğu, ek vitamin ihtiyacının ise doktor tavsiyesine göre planlanmasının gerekliliği vurgulanıyor.

Günlük beslenmesinde vitamin kadar diğer besin öğelerinin dengeli şekilde alımının çok önemli olduğunu söyleyen Dr. İbrahim Bağcivan,etten uzak duran kişiler, ette bulunan vitaminlerden mahrum kaldığını söylüyor. Vejetaryen beslendiği bilinen bir kişinin yalnızca hayvansal gıdalarda olduğu bilinen B12 vitamin ihtiyacını mevcut beslenme şekliyle karşılayamayacağını, bu nedenle vejetaryen beslenmeyi tercih eden kişilere tedbir amaçlı B12 vitamininin önerildiğini söylüyor.

Yaz geliyor, beslenmeye dikkat

Yaz yüzünü gösterdi. Sağlık bir yaşam için sıcak günlerde beslenme ve sıvı tüketimine özen göstermek gerekiyor. Özellikle kalp ve damar hastalarının beslenmelerine oldukça dikkat etmeleri önemli. Öncelikle dikkat edilmesi gereken şey sıvı tüketimi. Bol bol su tüketmek gerekiyor.
Sıvı kaybı çok olduğu için günde 2-3 litre su tüketmek şart. Uzun yaz günlerinde, öğün saatlerine de dikkat edilmeli.

Diyetisyen Melek Bölge, akşam öğünlerine dikkat edilmesi gerektiğini "Akşam yemekleri saat 8'lere, 9'lara daha geç saatlere kayabiliyor. Bununla birlikte eğer çok fazla yemek yeniyorsa, yenen yemeklerdeki yağ miktarları da yüksekse, kalp damar hastalıklarındaki sıkıntıları tetiklemeye neden olabiliyor." sözleriyle belirtti.

Bu yüzden kızartma, mangal ürünleri, ağır ve yağlı besinlerden uzak durulmalı. Yasak grubu içinde akşam üstü çay saatlerinin vazgeçilmezi hamur işleri de bulunuyor.

Yaz meyvelerini taze taze tüketmek ise yararlı.

Tansiyonu da kontrol altına alan yürüyüş, yüzme gibi fiziksel aktiviteler de ihmal edilmemeli.

Diyetisyen Melek Bölge, akşam saatlerinde güneşin olmadığı, yemek yenmiş ve üzerinden bir buçuk saat geçtikten sonra fiziksel aktivite yapılmasını öneriyor. Ancak fiziksel aktivite yapmadan önce uzmanına danışmak gerekiyor.

Kadinlara ozel beslenme tuyolari

Doğru beslenerek hem güzel görünebilir hem de kendinizi harika hissedebilirsiniz...

Kadınların beslenme ihtiyaçları ilk adet kanamasından itibaren değişiyor. Premenstural sendrom, gebeliğe hazırlık, hamilelik, emzirme, menopoz, osteoporoz gibi özel dönemlerde de dikkatli olmak gerekiyor.

Dilara Koçak /MİLLİYET CADDE

Kalsiyumu gözden geçirin: Kadınların, erkeklere göre osteoporoz riskleri daha yüksek, üstelik kas sağlığını desteklemek için kalsiyum almak çok önemli. Süt ve peynir kalsiyum bakımından zengin olmakla beraber doymuş yağ da içeriyor. Bu yüzden yağsız olanlarını ve fasulye, brokoli, brüksel lahanası, fındık gibi bitki özlü kaynakları seçmekte fayda var.

Çok fazla protein tüketmeyin: Protein sağlıklı beslenmenin en önemli kısmını oluşturuyor. Ancak fazla protein, kalsiyum eksikliğine yol açıyor. İleri zamanlarda böbrek ve karaciğeri yoracağı gibi kas kaybı yaratıp metabolizmayı yavaşlatabilir.

Yeterli demir aldığınızdan emin olun: Birçok kadın beslenmesinde yeterli düzeyde demir almıyor. Üstelik mensturasyon dönemlerinde önemli düzeyde mineral kaybı yaşayınca da kansızlık ortaya çıkıyor. Yağsız kırmızı et, siyah tavuk eti, yeşil ve kırmızı mercimek, kuru üzüm, badem gibi demir bakımından zengin gıdaları tüketmek önemli.

Alkol ve kafein miktarını azaltın: Günde iki kadeh alkollü içkiden daha fazla içki tüketen kadınların osteoporoz riskine yakalanmalarının daha yüksek olduğu biliniyor. Aşırı kafein tüketimi de kalsiyum kaybını artırıyor. Alkol ve kafein tüketimini sınırlandırmaya çalışın.

Kahvaltı edin: Sabahları sağlıklı bir kahvaltı ederek hatta mümkünse her gün değişik bir mönü yaratarak metabolizmanızı hızlandırın. Araştırmalar, sabahları kahvaltı eden insanların, kahvaltıyı atlayanlara göre daha az kilolu olduklarını gösteriyor.

Öğün atlamayın: Öğünler arasını çok uzun tutmak, açlık ve yorgunluğu artırıyor. Her 3-4 saatte bir şeyler yemeye çalışın.

Abur cuburları kesin: Kilodaki artış ve iniş, şekerli ara öğünleri yemekle geliyor. Basit karbonhidratlar enerji düzeyinde ve ruh halinde çok büyük dalgalanmalara sebep oluyor. Kuru meyvelerle sağlıklı yağ içeren badem, ceviz gibi seçimleri deneyin.

Kompleks karbonhidratlara odaklanın: Bulgur, tam buğday makarna, esmer pirinç, yulaf unu, tam tahıllı ekmekler ve muz, serotonin (mutluluk hormonu) düzeyini artırır ve kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Ayrıca bu besinler, zengin lif içerikleriyle uzun süre tokluk hissi veriyor.

Kas sağlığına dikkat: Kalsiyum ve magnezyum, D vitaminiyle kombine edildiğinde, kas sağlığına çeşitli yararlar sağlıyor.

Yağı kesmeyin: Birçok kadın, diyette yağın sağlıksız olduğuna inanıyor. Ancak yağlar, sağlıklı diyetin çok önemli bir parçasını oluşturuyor. Asıl önemli olan ne çeşit yağ tüketildiği. Zeytin ve zeytinyağı, fındık, ceviz, badem, balık, deniz ürünleriyle avokadoda bulunan bitkisel yağlar sağlıklı. Kadınlar daha iyi görünmek ve daha iyi hissetmek için sağlıklı yağlara ihtiyaç duyar. Kadınlık hormonu östrojenin yağ yapısında olduğu da unutulmamalı.

Acikmadan zayiflayin

‘Aç kalmadan sağlıklı zayıflayabilmek mümkün mü’ diye düşünüyorsanız, 12 altın kural ile kalıcı kilo kontrolünü sağlayabilir ve şişmanlığa bağlı sorunları azaltabilirsiniz.

BESLENME uzmanlarına göre, düşük kalorili besinlerin tüketilmesi, ana öğünlerde tüketilen besin miktarının yarıya indirilmesi, yemeklerden önce 1-2 bardak su içilmesi, uzun süre mutfakta vakit geçirilmemesi ve sürekli yemekle ilgili planlar yapılmaması 12 altın kural arasında yer alıyor. Bu şekilde sağlık kilo kontrolü elde edilebileceği ifade ediliyor. Medicana International Ankara Hastanesi’nden uzman diyetisyen Müge Özturna, stres, yoğun çalışma temposuna bağlı beslenme düzeninde bozukluk, fast-food beslenme tarzı ve hareketsiz yaşam gibi birçok olumsuz faktörün etkisiyle her geçen gün artan obezitenin, sağlığı tehdit ettiğini söyledi. Özturna “Önemli olan diyetinizde her besin grubuna belirli miktarlarda yer vermeniz. İşin püf noktalarından biri de size uzun süre tokluk hissi veren besinleri tüketerek zayıflamanız veya formunuzu korumanızdır” dedi. Bunları doğru bir şekilde gerçekleştirebilmek için kararlı olunması gerektiğini belirten Özturna, diyet yaparken 12 altın kurala dikkat edilmesi gerektiğini ifade etti. AA ANKARA 

ARA ÖĞÜNLERİ ATLAMAYIN

Yiyerek incelmenin 12 altın kuralı

ÖZTURNA’NIN verdiği bilgiye göre;

- Alışverişte düşük kalorili, düşük glisemik indeksli olan besinlere öncelik verilmesi, küçük sepet kullanılması gerekiyor.

- Ana öğünlerde tüketilen besin miktarının yarı yarıya azaltılması, bu besinler yerine salata ve sebze garnitürlerinin miktarının artırılması isteniyor.

- Besinlerin yağ miktarının azaltılması, salata ve yemeklere yağlı soslar, ketçap ve mayonez ilave etmek yerine kuru meyve, susam, sirke ve limon eklenilmesi öneriliyor.

- Ara öğünlerin atlanmaması, ara öğünlerdeki besinlere salatalık, domates gibi söğüş tüketilebilecek sebzelerin ilavesi daha doyurucu oluyor.

- Fast-food tüketiminden kaçınılması, tüketilmesi halinde ketçap-mayonez gibi soslar yerine domates ve yeşillik ilave edilmesi isteniyor.

- Gün boyunca bol su tüketilmesi, özellikle yemeklerden önce

1-2 su bardak içilmesine özen gösterilmesi gerekiyor.

- Nerede olunursa olunsun beslenme programından çıkılmaması önem taşıyor.

- Her zaman aynı besinlerin tüketilmemesi ve farklı besin gruplarının gün içinde tüketilmesine özen gösterilmesi vurgulanıyor.

- Düzenli egzersiz yapılmalı.

- Yemek servisinin küçük tabaklarla yapılması ve tüketecek besinlerin göz önünde bulunduracak şekilde tabaklara konulması tavsiye ediliyor.

- Uzun saatler boyunca mutfakta vakit geçirilmemesi isteniyor.

- Sürekli yemekle ilgili planlar yapılmaması öneriliyor.

Obezite ile savasta yeni silah

Amerikan Tarım Bakanlığı (USDA) yıllardır sağlıklı beslenme alışkanlığını tanıtmak için kullandığı piramit şeklindeki besin tablosundan vazgeçti. Bakanlık, ABD’nin First Lady’si Michelle Obama’nın obezite karşısı kampanyasının da desteğiyle bundan böyle tanıtımı “besin tabağı” projesiyle yapacak.

Dün basına tanıtılan “Benim Tabağım” adlı uygulama ile besin piramidi karışıklığı yaşanmadan halka doğru beslenmenin ne kadar basit olduğu gösterilecek. Kampanya afişi olarak dört bölüme ayrılmış bir tabak grafiği kullanılıyor.

2 milyon dolara geliştirildi
Tabakta neredeyse eşit şekilde ayrılmış, protein, sebze, meyve ve tahıl bölümleri bulunuyor. Tabağın yanında ise herhangi bir süt ürünü içeren içecek dolu bir bardak görülüyor.

Tanıtımda basına konuşan Michelle Obama uygulamayı, “İş beslenmeye geldiğinde bir tabaktan daha kullanışlı ne olabilir? Yeni tasarımımız herkese beslenme konusunda uygulanması gerekenleri çok çabuk öğretecek ve akılda kalmasını sağlayacak” cümleleriyle tanıttı. Projenin geliştirilmesi ve tanıtımı için 2 milyon dolar harcandı.

TABAKTA NELER VAR?
Yeni beslenme programındaki ana kurallar ise çok basit. Uygulamada, tüketilen tam yağlı sütün yağsız veya az yağlıya çevrilmesi, tam tahıllı, tuz oranı düşük yiyecekler tüketilmesi, şekerli içecekler yerine su içilmesi, öğünün yarısının meyve ve sebzelerden oluşturulması gibi öneriler bulunuyor. Konuyla ilgili resmi internet sitesinde ise birçok farklı ve uygulanabilir tavsiyeye yer veriliyor. İşte Amerikalıları yorucu besin piramidini uygulamaktan kurtaracak “besin tabağı” projesi çerçevesinde faydalı tavsiyeler:
- İçerisinde 140 miligram’dan daha az tuz bulunan ürünler az tuzlu sınıfına giriyor. Bunları tüketmeye özen gösterin.
- Protein tercihinizi yağsız et, hindi, tavuk ve fasulyeden yana yapın. Haftada iki kez deniz ürünü tüketin. Etiniz en az %90 oranında yağsız olsun.
- Özellikle kırmızı, turuncu ve koyu yeşil renkli sebzeleri tercih edin. Potasyum oranı yüksek patates, ıspanak ve domates gibi sebzeleri tüketin.
- Günde en fazla 1 yumurta tüketin. Çünkü yumurta sarısı yüksek miktarda kolesterol içerir. Ancak istediğiniz kadar yumurta beyazı yiyebilirsiniz.
- Meyvelerde de seçiminizi potasyum oranı fazla olandan yana kullanın. Muz, şeftali, portakal ve kayısı en iyi örnekler.
- Sağlıklı bir yaşam için fiziksel aktiviteleri de günlük programınızın içerisine ekleyin. Daha az araba kullanıp daha çok yürüyün. İşyerinde 10 dakikalık aralar verip kısa yürüyüşler yapın.

Günlük 2000 kalorilik örnek menü:
Kahvaltı
- 1 bardak yağsız süt
- 1 kase kepekli gevrek
- 1 küçük muz
- 1 dilim ekmek üzerine, 1 çay kaşığı miktarında yumuşak margarin
- 1 bardak portakal suyu

Öğle yemeği
- Ton balıklı sandviç: çavdar ekmeği, 85 gram ton balığı, 2 çay kaşığı mayonez ve 2 dilim domates
- 1 orta boy armut
- 1 bardak yağsız süt

Akşam yemeği
- Fırınlanmış tavuk göğsü: 85 gram kemiksiz ve derisiz tavuk göğsü,
- 1 büyük patates, yarım kase bezelye ve soğan,
- 1 çay kaşığı margarin
- 30 gram ekmek
- 1 kase yeşil yapraklı sebzelerden oluşan salata, üzerine 3 çay kaşığı ayçiçek yağı ve sirke

Atıştırmalık
- Çeyrek kase kuru kayısı
- 1 kase az yağlı yoğurt

Milliyet

Saglikli beslenme icin yuruduler

Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı İlköğretim Dairesi ve Kıbrıs Türk Diyetisyenler Birliği’nin ortaklaşa yürüttüğü Beslenme Kulübü etkinlikleri çerçevesinde bugün Dereboyu’nda (Mehmet Akif Caddesi) yürüyüş yapıldı.Sağlıklı beslenmenin önemi konusunda farkındalığın artırılması amacıyla saat 17:15’te, ülkenin her yanından yaklaşık 150 anaokul ve ilkokul öğrencisinin öğretmenleri ve aileleriyle katıldığı yürüyüşte, minikler, üzerinde sağlıklı beslenmeyle ilgili bir çok slogan bulunan pankartlar taşıdı ve broşürler dağıttı. Yürüyüşe çocuklardan oluşan bando da eşlik ederek coşkuyu artırdı.

Pankartlarda, “Dengeli Beslen Dinç Olsun Beden”, “Abur Cubur Yeme Kendini Mahvetme” gibi sloganlar yer aldı.

Dağıtılan broşürlerdeyse, “Günde en az 8 - 10 bardak su içilmesi, sağlıklı beslenmek için 4 temel besin grubunun dengeli tüketilmesi, her gün düzenli kahvaltı yapılması, vitamin, mineral ve posadan zengin besinler olan sebze ve meyvenin her gün tüketilmesi” gibi bir çok sağlıklı beslenme önerisinde bulunuldu.

BALKIR

Kıbrıs Türk Diyetisyenler Birliği Başkanı Feriha Balkır, yürüyüş başlamadan basına yaptığı açıklamada, etkinliğin Kıbrıs Türk Diyetisyenler Birliği ve Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı’na bağlı İlköğretim Dairesi’nin 3 yıldır okullarda sürdürdüğü beslenme kulüpleri çerçevesinde gerçekleştirildiğini kaydetti.

Balkır, tüm dünyada olduğu gibi toplumda da obezitenin hızla arttığına işaret ederek, kendilerinin de bu konuya farkındalık yaratmak adına çocukları eğitme çabasında olduklarını, toplumda farkındalık yaratmak için de bugünkü etkinliği düzenlediklerini söyledi.

Balkır, Dereboyu’nda kısa bir yürüyüş yaparak çocukların beslenmeyle ilgili kendi ürettikleri sloganları taşıyarak broşür dağıtacaklarını söyledi. Balkır, bunun yetişkinlere de uyarıcı olmasını ve daha sağlıklı beslenmelerini sağlayacaklarını umduklarını kaydederek, “Obezite ve bu yaşlarda yanlış beslenme, ileriki yaşlarda, diyabet, kanser, kalp hastalıkları, tansiyon gibi pek çok hastalığa zemin hazırlar” dedi.

Portakalli Kek Tarifi

Malzemeleri
3 yumurta
Yarım su bardağı sıvı yağ
Yarım su bardağı portakal suyu
2 su bardağı un
1 su bardağı toz şeker
1 portakal kabuğunun rendesi
1 büyük havuç, rendelenmiş
Fındık,ceviz,hindistancevizi
1 paket kabartma tozu
Pudra şekeri



Hazırlanışı
Not:Makineye gerek kalmadan kendiniz elinizle çırparak yapabilirsiniz.
Önce yumurtaları ve şekeri iyice çırpın.Daha sonra portakal suyu, yağ, havuç ve portakal kabuğu rendesini ve elekten geçirelerek kabartılmış unlu kabartma tozu karışımını ekleyip iyice karıştırın. Ardındanda yağlayıp unladığınız mini fırın tepsisine yada kek kalıbına döküp önceden 10 dk. 175 derece ısıtılmış fırında pişirin.

Kremali Muhallebi Tarifi

Malzemeleri
1 kg süt
2 kahve fincanı şeker
1 kahve fincanı un
1 kahve fincanı nişasta
1 paket vanilya
1 paket krem şanti çikolatalı
1 paket bisküvi kakaolu miksede toz haline getirin



Hazırlanışı
Süt, seker, un, vanilya, nişasta bir kapta koyu kıvamı alasıya kadar pişirilir. Daha sonra en altına bisküvi serpilmiş kaba dökülür. Üzerine krem şanti sürülür. (krem şantinini tam yayılması için muhallebiyi soğutmayın. En üste ise kalan bisküviler serpilir. Dolabta bekletildikten sonra servis yapılır.

Hakiki Kebap

İstanbul Üsküdar’da mütevazı bir kebapçı... Binlercesinden farkı tabii ki lezzeti. Adana’dan Urfa’ya tüm kebapları çok meşhur, lahmacunu vazgeçilmez, hakiki beytisi dillere destan... Bu restoranın tarihinde ise Kayserili Süleyman Çolak’ın umut veren öyküsü gizli...

Hakiki Kebap’ı 1972’de Süleyman Çolak açtı. Kayserili olan Çolak’ın yanında bir de Gaziantepli ortağı vardı. Ama hala lezzeti dillere destan olan lahmacunun tarifi Süleyman Çolak’a ait. Kayseri’den İstanbul’a geldiğinde pek çok iş yapmış. Sonra aklına lahmacun yapıp satmak gelmiş. Lahmacunun içini evde hazırlar, fırında pişirtir, koluna taktığı sepetin içine koyar, Kadıköy’de satarmış. Hala kolunda o sepetin izi var. Sonrasında ise Hakiki Kebap macerası başladı.

KÜNYE

Mekan: Hakiki Kebap

Nerede: Bağlarbaşı

Cumhuriyet Caddesi No:165/A Üsküdar, İstanbul.

TELEFON: (0216) 495 87 88

Ne yenir: Kebap çeşitleri ve lahmacun.

FİYATLAR: 3-50 TL arasında
Hakiki beyti bir buçuk porsiyon

Süleyman Çolak, birkaç yıl önce işten elini çekti, restoranı dört oğluna bırakmış. Kardeşlerden Adnan Çolak, babasının eskiden sepette sattığı lahmacunu bugün hala restoranda aynı şekilde yaptıklarını söylüyor. Bu kadar meşhur olan lahmacunu anlatalım; dana eti çok iyi, sadece içindeki kıyması biraz az. Soğan, maydanoz, domatesle hazırlanmış. Odun fırınında pişirilen hamuru incecik. Lahmacunu yerken tek bir damla yağ akmıyor.

Mönüde kebap çeşitleri, iskender, birkaç çeşit pide bulunuyor. Döner ve iskenderin yapıldığı et sütte dinlendirildikten sonra kullanıyor. Restoranın iskenderi de çok meşhur ama asıl kebaplarını deneminizi tavsiye ederiz. Hakiki beyti, restoranın ünlü yemeklerinden biri. Satırdan geçirilerek kıyma haline getirilen et, sarımsaklanıyor; kaşar peynirle pideye sarılıp fırına veriliyor. Kaşarla et çok iyi birleşmiş, hafif acılı. O kadar az yağı var ki... Üstelik bir buçuk porsiyon servis ediliyor.

Keşke biraz baharatı da olsa

Mermer bonfile, et severler için iyi bir tercih. Tabakta tam 150 gram et var. Yoğurt, salça ve zeytinyağı sosunda bir gün dinlendirilen bonfile, ertesi gün kömür ızgarada pişiriliyor. Isıtılan mermer üzerinde servis ediliyor. Bu yöntem etin dinlenmesi için tercih ediliyor. Yanında ali nazik, beşamel soslu patlıcan, patlıcan ve biber bulunuyor. Belki üzerinde biraz baharat bulunsa, en azından taze çekilmiş karabiber serpilse et daha lezzetli olabilirdi.

Roma dondurması ikinci adresinde

Orİjİnal Roma dondurması 23 Mayıs’tan itibaren İstanbul Nişantaşı’nda. İlk şubesi Beyoğlu Tünel’de açılan 111 yıllık marka Giolitti’de 32 çeşit dondurma var. Giolitti’de günlük süt, taze meyveyle hazırlanan dondurmaların yanı sıra İtalyan tatlıları ve kahve çeşitleri de yer alıyor.