Facebook’tan arkadaşlık isteği gönderen karaciğerim, aramızı düzeltmek için telaş içinde. Her sene mart sonundan itibaren şarap fuarlarında yaşadığım maratona karşılık verdiği bu tepkiyi gayet iyi anlıyorum. Ama şarap fuarlarının tutkusunu da ancak şarapseverler bilir. Her yeni rekolte neredeyse yeni bir şarap ile eşleşmiştir. Senenin yağmuru, güneşi, rüzgarı, soğuğu ve en önemlisi harcanan insan emeği kendisini şarap olacak üzümde göstermiştir. Şaraplarını büyük bir titizlik içinde özenle üretip, doğru ısıda, doğru bardakta, doğru yemekle eşleştirmeyi amaç edinen şaraphaneler nasıl oluyor da akıl almaz bütçelerle fuar alanlarının hengamesinde yer alabiliyor diye düşünebilirsiniz. Evet, şarap bağda yapılır ama 100.000’den fazla üretici ve 30 milyar şişe şarabın dolaştığı pazarda kurallar bambaşkadır.
Mart ayından itibaren fuarları dolaşmaya başlayan şarapseverler, yeni rekoltelerin sıfır kilometre şişelerindeki yolculuğuna tanıklık ederler. Bu sene start ‘Decouvertes en Valle du Rhone’ yani Rhone Vadisi’nin Keşfi’ndeydi. Rhone Vadisi’nde en önemli şarap merkezinin neresi olduğu konusunda uzlaşamayan Fransızların, aynı anda sekiz-dokuz kasabada birden kurduğu küçük fuarcıklarlardan oluşan organizasyonunda olağanüstü Hermitage’lar ve Châteauneuf-du-Pape’lar tadıldı.
Maratonun ikinci etabı Düsseldorf’da Prowein Fuarı’ndaydı. Tabiri caizse yedi düvelden şaraplar tadıldı. Neredeyse tüm şarap üreticilerinin katıldığı çok başarılı bir organizasyondu. Wines of Turkey standında ülkemizin akıncıları, ürünlerinin tanıtımı ve Türk şarapçılığının temsili için var gücüyle çalıştı. Yine de fuarın en gözde ürünleri Alman ve Avusturya şaraplarıydı. Öyle görünüyor ki ülkemizde de Almanya’daki Mosel Saar Bölgesi’nin ve Avusturya’daki Kamptal Bağları’nın, Reisling, Gewurtztraminer ve Grüner Vertliner üzümlerinden yapılma şarapları daha çok görebileceğiz. Bakalım rakı-balığa alternatif olacaklar mı?
Almanya’nın hemen arkasından Fransa’nın yüz akı Bordeaux bölgesinde ‘Union des Grands Crus’ tadımları vardı. Ünlü şatolar, 2010 rekoltelerini, fıçı tadımlarıyla görücüye çıkarttılar. Müthiş bir 2009 senesi sonrasında 2010, rekabet gücü daha az olan bir sene oldu. Yine de bir şatodan öbürüne koşturduğunuz bu tadımlar (birinci, ikinci ve çoğu üçüncü Grand Cru’lerin sadece randevuyla ziyaretçi aldığını belirtelim), insanı öyle şımartıyor ki “Boşver Château Margaux’yu sen asıl Lafitte tattın mı?” gibi cümleler kurarak İstanbul’da yapmayacağınız ukalalıkların keyfine doyamıyorsunuz.
Aşıklar şehri Verona ise nisan ayının başında, bu defa şarap aşkına ev sahipliği yapıyor. Vinitaly Verona Fiera’da, dev gibi 12 payvonda müthiş bir ihtisas fuarı gerçekleşiyor. Supertuscan’lar, Brunello’lar, Chianti’ler, çeşitli bölgelerden gelen Pinot
Grigio’lar, Sicilya’nın meşhur Nero d’Avola’ları kısaca 10.000’den fazla üreticinin çeşit çeşit şarabı 10-15 euro gibi günlük bir ücret ya da davetiyeyle tadılabiliyor. Tüketicinin tercihlerini belirlemesi için çok güzel bir organizasyon olan bu fuarda 2007 Chianti Classico’lar göz dolduruyor. 2008 Supertuscan’lar Bolgheri’de yaz mevsiminin ne kadar iyi geçtiğini gösteriyor. 2010 İtalyan beyaz ve rozeleri ise yine İstanbul’da hanımların çok beğeneceği şaraplar gibi gözüküyor.
Vinitaly’nin artık bir sanayiye dönüştüğünü düşünen Alois Lageder, bir kaç sene önce Verona’ya 100 km uzaklıktaki Alto Adige’nin Magre Kasabası’nda Summa adı altında alternatif bir etkinlik düzenlemeye başladı. Daha çok butik imalatçıların geldiği bu fuarda, Avusturya’nın meşhur Karcher tatlı şarapları, Symington Portoları ve Lodovico Antinori’nin Tenuta di Biserno’su çok sükse yaptı. Standlarının önü tıklım tıklımdı.
Ülkemizdeki üretici sayısının azlığı ve tüketimin küçüklüğü, şarap fuarını destekleyebilecek bir sektörden bahsetmeyi imkansız kılıyor. Buna ilaveten yeni gelen yönetmelikler, alkollü içecek kategorisinde kabul edilen şarabın reklam tanıtım ve promosyon çalışmalarını ciddi olarak kısıtlıyor. Bu da tüketicinin tercihlerini belirlerken mutlaka tadını bilmediği bir ürün için para harcamasına neden oluyor. Halbuki yaş kontrolünün kolayca yapılabileceği bu tür aktiviteler, sektörün sağlıklı gelişmesini sağladığı gibi tüketici ve üretici arasındaki ilişkiyi de geliştiriyor. Şaraplarımızın dünyaya açılması konusunda önemli rol oynuyor. Tüm bunların ışığında TAPDK yönetimi, bu konuyu tekrar düşünse fena olmazdı.
Şimdi önümüzde, Londra Şarap ve İçki Fuarı ve en önemli şarap fuarı olan Vinexpo var. Karaciğerimin arkadaşlık isteğini maalesef hâlâ onaylayamadım ama ona söz verdim. Bol bol enginar yiyeceğim.
Tıklayınız
Daha fazla bilgi için fuarların web sitelerini ziyaret edebilirsiniz.
www.decouvertes-vins-rhone.com
www.prowein.de
www.ugcb.net
www.vinitaly.com
www.summa11.eu/summa-en
2011.londonwinefair.com/content
www.vinexpo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder