Malzemeler
125 gram toz şeker
225 gram bal
170 gram margarin ya da tereyağı
450 gram un
1 çorba kaşığı tarçın
1 adet yumurta
5 gramkaranfil (toz halde)
1 paket kabartma tozu
1 çay kaşığı vanilya
5 gram zencefil
Hazırlanışı
Margarin, toz şeker ve balı derin bir kapta karıştırın. Yumurtayı da ekleyin ve tekrar karıştırın. Geriye kalan malzemeyi de karışıma ekleyin ve tüm malzemeleri yoğurun. Hamuru düz bir zeminde merdane ile yarım santimden daha az bir kalınlıkta açın. Şekilli kurabiye kalıpları ile hamuru kesin. (Çiçek, kalp ve yıldız şeklindeki kurabiyeler bu hamur için uygundur.) Bir fırın tepsisin üzerine fırın kağıdını serin. Üzerine şekil verdiğiniz hamuru yerleştirin. 180 derecede önceden ısıtılmış fırında 10-15 dakika kadar pişirin.
Afiyet Olsun
4 Kasım 2011 Cuma
Tarçınlı ve Karanfilli Kurabiye
Yoğurt ipuçları
Türkiye’nin, yılda kişi başına 30 kilo yoğurt tüketen ülkelerden biri olduğunu söyleyen Diyetisyen Canan Doğan, yoğurdun aslında uzun ömürlü bir gıda olmadığının altını çizerek yoğurt tüketiminde dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.
Geleneksel ev üretimi yoğurtların en büyük özelliği hafif ekşimsi olmaları ve en fazla 1 hafta dayanmaları sonrasında sulanmaya başlamalarıdır. Satın aldığımız uzun raf ömürlü yoğurtlar neredeyse 3-4 hafta bozulmadan durabiliyor, kıvamı ve tadında herhangi bir değişiklik olmuyor. Ayrıca aslında akışkan bir yapıya sahip yoğurt, neredeyse çatalla yenebilir bir halde. Dolayısıyla bu değişim sağlığımıza da olumsuz bir şekilde yansıyabiliyor.
Yoğurt çeşitleri
Satın alınan yoğurtlar kaymaklı yoğurt (tam yağlı), homojenize yoğurt (yağlı ve yapım tekniği farklı), sade yoğurt, light yoğurt (yağsız), meyveli yoğurt, süzme yoğurt (torba yoğurdu), dondurulmuş yoğurt, konsantre yoğurt (dayanıklılığının artırılması amacıyla yoğurdun koyulaştırılması), biyo-yoğurt (probiyotik yoğurt) olarak sıralanabilir. Aslında yoğurt yağ oranına, yapım tekniğine, aromasına ve inkübasyon sonrası işlemlere göre sınıflandırılmaktadır.
Dondurulmuş yoğurtta fazla karbonhidrat var
Dondurulmuş yoğurt ise yoğurt ile dondurma teknolojilerinin beraber kullanımı ile ortaya çıkan yoğurt benzeri bir üründür. Dondurulmuş yoğurt üretiminde stabilizer/emülsifiyer ve şeker katkılı meyve şurubu kullanılmaktadır. Yani dondurulmuş yoğurt yerken meyve şurubu nedeniyle ek şeker almaktasınız. Oysa yoğurt yeme amacımız karbonhidrat, protein ve yağ almaktır. Var olan karbonhidrata tekrar yeni bir karbonhidrat eklemeye gerek yoktur. Pastörize/uzun ömürlü yoğurtlar, yoğurdun depolama süresini uzatmak amacıyla hazırlanan yoğurtlardır. Bu yolla yoğurtların raf ömürleri 6-8 hafta ile 6-12 aya kadar uzatılabilmektedir.
Probiyotik yoğurt probiyotik bakteri demek
Probiyotik yoğurt ise probiyotik bakterilerin vücuda alınmasına aracılık eden en uygun gıdalardan birisidir. Bu ürünün üretimi geleneksel yoğurt üretimi ile benzerlik göstermektedir. Burada klasik yoğurt bakterilerine ek olarak probiyotik bakterilerden yararlanılmaktadır.
Süt tozu oranı
Yoğurt üretiminde süt tozu ilavesi ile kuru madde içeriğinin artırılması, yatırım maliyetinin azlığından dolayı yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu amaçla genellikle yağsız süt tozu kullanılmaktadır ve bu oranının % 3-4’ü geçmesi durumunda yoğurtta pütürlü bir yapıya bürünmekte ve yoğurdun kendine has tat ve kokusunu değiştirmektedir, yoğurdun daha tatlı ve pütürlü olmasına neden olmaktadır. Süt tozuyla birlikte peyniraltı suyu tozu gibi proteince zengin süt kökenli tozların ilavesi de son yıllarda yaygın uygulamalar arasındadır.
Kaymaklı yoğurttaki olası yanıltmalar
Günümüzde yaşanan bir başka gerçeklik de süt ve süt ürünleri üreten işletmelerin, tereyağı ve kaymak elde etme amacıyla sütün yağını almaları ve yağı alınmış sütlerden yoğurt yapmalarıdır. Fakat yağı alınmış bir sütle kaymaklı yoğurt yapmak pek mümkün olmaz. Kaymaklı yoğurt talebi olan kitle için de ürün yaratmak zorunda kalan sektör kaymaklı yoğurt yapımında içinde tereyağı aroması bulunan margarinleri sütle karıştırarak kaymaklı yoğurt elde etme yolunu tercih etmektedir. Bir diğer yöntem de tatlı kremadan tereyağı üretimi sırasında yan ürün olarak çıkan yayık altının, çeşitli işlemlerden geçirilerek işlenmesi sonucu üretilen yayık altı tozunun ya da kazeinatların yoğurt üretiminde kullanılmasıdır.
Yoğurdun kalitesini etkileyen faktörler
Işık süt yağının oksidasyonu üzerinde etki yapmaktadır. Dolayısıyla ışık geçirmeyen ambalaj materyalinin kullanılması ve ürünün karanlıkta depolanması gerekmektedir. Ambalaj materyali olarak plastik ambalaj materyalleri kullanıldığında bunların bazı maddelerinin ürüne geçişi söz konusu olabilmektedir. Bu durum plastik materyalin türüne, ürünle temas süresine ve üründeki meyve asidinin çeşidine bağlıdır. Yoğurt, taze tüketilen bir üründür. Ancak günümüzde yoğurtlar fabrika depolarında, market reyonlarında veya tüketici buzdolabında uzun süre beklemektedir.
Yoğurdun künyesini kontrol ediyor musunuz?
Yoğurdun ambalajlanmasında, cam, sert ya da yarı sert plastikler veya paslanmaz çelik ambalaj materyalleri kullanılır. Cam çevre dostu gıda ambalajı olması nedeniyle en idealidir. Fakat piyasada satılan yoğurtların genellikle sert ya da yarı sert plastik materyallerde sunulduğunu görüyoruz. Dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de ürüne ait bilgilerin yasal olarak kabın üzerinde yer almasıdır. Ürün adı, yağ içeriği, ürünün kimyasal ve besinsel kompozisyonu, kim tarafından üretildiği, üretim iznini gösteren tarih ve sayı, üretim tarihi, son kullanma tarihi ve üretim serisi mutlaka bulunmalıdır.
Unutmayalım ki kaynağı bilinen süt ile evde cam bir kap içinde mayalayarak ürettiğiniz yoğurt en sağlıklı yoğurt olacaktır.
Geleneksel ev üretimi yoğurtların en büyük özelliği hafif ekşimsi olmaları ve en fazla 1 hafta dayanmaları sonrasında sulanmaya başlamalarıdır. Satın aldığımız uzun raf ömürlü yoğurtlar neredeyse 3-4 hafta bozulmadan durabiliyor, kıvamı ve tadında herhangi bir değişiklik olmuyor. Ayrıca aslında akışkan bir yapıya sahip yoğurt, neredeyse çatalla yenebilir bir halde. Dolayısıyla bu değişim sağlığımıza da olumsuz bir şekilde yansıyabiliyor.
Yoğurt çeşitleri
Satın alınan yoğurtlar kaymaklı yoğurt (tam yağlı), homojenize yoğurt (yağlı ve yapım tekniği farklı), sade yoğurt, light yoğurt (yağsız), meyveli yoğurt, süzme yoğurt (torba yoğurdu), dondurulmuş yoğurt, konsantre yoğurt (dayanıklılığının artırılması amacıyla yoğurdun koyulaştırılması), biyo-yoğurt (probiyotik yoğurt) olarak sıralanabilir. Aslında yoğurt yağ oranına, yapım tekniğine, aromasına ve inkübasyon sonrası işlemlere göre sınıflandırılmaktadır.
Dondurulmuş yoğurtta fazla karbonhidrat var
Dondurulmuş yoğurt ise yoğurt ile dondurma teknolojilerinin beraber kullanımı ile ortaya çıkan yoğurt benzeri bir üründür. Dondurulmuş yoğurt üretiminde stabilizer/emülsifiyer ve şeker katkılı meyve şurubu kullanılmaktadır. Yani dondurulmuş yoğurt yerken meyve şurubu nedeniyle ek şeker almaktasınız. Oysa yoğurt yeme amacımız karbonhidrat, protein ve yağ almaktır. Var olan karbonhidrata tekrar yeni bir karbonhidrat eklemeye gerek yoktur. Pastörize/uzun ömürlü yoğurtlar, yoğurdun depolama süresini uzatmak amacıyla hazırlanan yoğurtlardır. Bu yolla yoğurtların raf ömürleri 6-8 hafta ile 6-12 aya kadar uzatılabilmektedir.
Probiyotik yoğurt probiyotik bakteri demek
Probiyotik yoğurt ise probiyotik bakterilerin vücuda alınmasına aracılık eden en uygun gıdalardan birisidir. Bu ürünün üretimi geleneksel yoğurt üretimi ile benzerlik göstermektedir. Burada klasik yoğurt bakterilerine ek olarak probiyotik bakterilerden yararlanılmaktadır.
Süt tozu oranı
Yoğurt üretiminde süt tozu ilavesi ile kuru madde içeriğinin artırılması, yatırım maliyetinin azlığından dolayı yaygın olarak kullanılan bir yöntemdir. Bu amaçla genellikle yağsız süt tozu kullanılmaktadır ve bu oranının % 3-4’ü geçmesi durumunda yoğurtta pütürlü bir yapıya bürünmekte ve yoğurdun kendine has tat ve kokusunu değiştirmektedir, yoğurdun daha tatlı ve pütürlü olmasına neden olmaktadır. Süt tozuyla birlikte peyniraltı suyu tozu gibi proteince zengin süt kökenli tozların ilavesi de son yıllarda yaygın uygulamalar arasındadır.
Kaymaklı yoğurttaki olası yanıltmalar
Günümüzde yaşanan bir başka gerçeklik de süt ve süt ürünleri üreten işletmelerin, tereyağı ve kaymak elde etme amacıyla sütün yağını almaları ve yağı alınmış sütlerden yoğurt yapmalarıdır. Fakat yağı alınmış bir sütle kaymaklı yoğurt yapmak pek mümkün olmaz. Kaymaklı yoğurt talebi olan kitle için de ürün yaratmak zorunda kalan sektör kaymaklı yoğurt yapımında içinde tereyağı aroması bulunan margarinleri sütle karıştırarak kaymaklı yoğurt elde etme yolunu tercih etmektedir. Bir diğer yöntem de tatlı kremadan tereyağı üretimi sırasında yan ürün olarak çıkan yayık altının, çeşitli işlemlerden geçirilerek işlenmesi sonucu üretilen yayık altı tozunun ya da kazeinatların yoğurt üretiminde kullanılmasıdır.
Yoğurdun kalitesini etkileyen faktörler
Işık süt yağının oksidasyonu üzerinde etki yapmaktadır. Dolayısıyla ışık geçirmeyen ambalaj materyalinin kullanılması ve ürünün karanlıkta depolanması gerekmektedir. Ambalaj materyali olarak plastik ambalaj materyalleri kullanıldığında bunların bazı maddelerinin ürüne geçişi söz konusu olabilmektedir. Bu durum plastik materyalin türüne, ürünle temas süresine ve üründeki meyve asidinin çeşidine bağlıdır. Yoğurt, taze tüketilen bir üründür. Ancak günümüzde yoğurtlar fabrika depolarında, market reyonlarında veya tüketici buzdolabında uzun süre beklemektedir.
Yoğurdun künyesini kontrol ediyor musunuz?
Yoğurdun ambalajlanmasında, cam, sert ya da yarı sert plastikler veya paslanmaz çelik ambalaj materyalleri kullanılır. Cam çevre dostu gıda ambalajı olması nedeniyle en idealidir. Fakat piyasada satılan yoğurtların genellikle sert ya da yarı sert plastik materyallerde sunulduğunu görüyoruz. Dikkat edilmesi gereken önemli noktalardan biri de ürüne ait bilgilerin yasal olarak kabın üzerinde yer almasıdır. Ürün adı, yağ içeriği, ürünün kimyasal ve besinsel kompozisyonu, kim tarafından üretildiği, üretim iznini gösteren tarih ve sayı, üretim tarihi, son kullanma tarihi ve üretim serisi mutlaka bulunmalıdır.
Unutmayalım ki kaynağı bilinen süt ile evde cam bir kap içinde mayalayarak ürettiğiniz yoğurt en sağlıklı yoğurt olacaktır.
9 Ağustos 2011 Salı
Sedir Kahvaltı ve Restaurant'ta iftariyelik, çorba, ana yemek, tatlı, içecek ve semaverde çay ikramından oluşan leziz iftar menüsü 53 TL yerine 25 TL!
Detaylar
| Öne Çıkanlar
|
Doğal güzellikler eşliğinde unutulmaz iftar yemeği!
- Çeşme'nin doğal güzelliklerini içerisinde barındıran bir mekanda unutulmaz bir iftara hazır mısınız?
- Ramazan'ın en özel ve lezzetlerini, usta şeflerin marifetlerini göstererek sergiledikleri özel sunumlarıyla,
- Farklı ve vazgeçilmez zengin lezzetlerle donatılmış bir Ramazan sofrasında,
- Sevdiklerinizle beraber keyifli bir iftar yapmak istiyorsanız Sedir kesinlikle doğru adres!
Leziz iftar menüsü;
Menü 1
- Çorba
- Soğuk tabağı,
- Çoban kavurma
- Salata ve pilav
- Günün tatlısı
- İçecek ve 1 adet semaverde çay ikramı
Menü 2;
- Çorba
- Soğuk tabağı,
- Köfte (İnegöl, kaşarlı veya sade seçeneklerinden biri)
- Salata ve pilav
- Günün tatlısı
- İçecek ve 1 adet semaverde çay ikramı
Sedir hakkında;
Çeşme Plaj Evleri’nde 1964 yılından beri ‘’Apo’nun Yeri Biz Bize Restaurant ’’ olarak hizmet veren ve kalitesiyle kendini kabul ettiren işletme, bu yaz Çeşme’de “Sedir” isimli yepyeni bir mekanı ile hizmet veriyor. Akşamları loş ışık ve şık ortamda makarna, salata çeşitleri ile beyaz et sevenler için damak tadınıza uygun lezzetlerle buluşma şansı yakalayacaksınız.Bornova'nın meşhur restoranlarından Dünya Döner'de iftar tabağı, çorba, Etibol İskender, salata, tatlı, içecek, kahve ve çaydan oluşan iftar menüsü 30,50 TL yerine 14,90 TL!
Detaylar
| Öne Çıkanlar
|
Dünya Bornova'da Döner!
- Modern iç mekan dizaynıyla göz zevkine de hitap eden,
- Kayhan Çarşısı'ndan Bornova'ya uzanan bir geleneğin 4. kuşak temsilcisi,
- Döner ve İskender kebabın ehli bir mekanda,
- Sevdiklerinizle beraber Etibol İskender'in tadına varacağınız eşsiz bir iftara davetlisiniz!
İskender ve dönerin 4. kuşak temsilcisi olan Dünya Döner; geleneksel lezzetin sırrını bilen ve kebap severlere bu eşsiz lezzeti, ilk günkü tadıyla sunabilen bir mekan...
Dünya Döner iftar menüsü
- İftar tabağı (zeytin,hurma)
- Günün çorbası
- Etibol iskender kebap tek
- Salata
- Tatlı (peynir tatlısı)
- 1 adet meşrubat
- Kahve
- Su ve çay ikramı
Dünya Döner modern dizaynıyla lezzetseverlerin sadece midesine değil, göz zevkine de hitap ediyor!
Dünya Döner hakkında
Bursa Kayhan Çarşısı'nda başlayan ve aktarılan geleneği 4. kuşak olarak İzmir'de devam ettiren Dünya Döner, kaliteli mekanı ve leziz yemekleriyle İzmirli lezzetseverlerin uğrak noktası haline gelmiştir.2 Ağustos 2011 Salı
Yakup
Yakup ARSLAN 1964 Karadeniz Hemşin den İstanbula gelmiş.
Amcasının yine kendi ismini taşıyan mekânı Refik Restaurant da komi olarak çalışmaya başlamış, bu sektöre en temelinden giriş yapan Yakup ARSLAN 17 yıl amcasının mekânında komilikten garsonluğa ve barmenlik derken mesleki bilgi ve birikimi ile kendi mekânını açmaya karar vermiş.
5 Mart 1977 yılında kendi ismini taşıyan YAKUP Restaurant’ı tam amcasının mekânı karşısında Sofyalı sokakta açtı, 20-30 kişilik ufak mekânla işe koyulan Yakup ARSLAN 1982 yılında asmalı mescitte bulunan şimdiki yerine geçti ve mekânın adı YAKUP 2 oldu.
33 yıldır tarihe tanıklık eden YAKUP Meyhanesi, yazarlardan sanatçılara, ünlü bürokratlardan birçok ülkeden gelen ünlü ünsüz misafirleri ile her daim keyifli bir kalabalık ortama sahiptir, Kaliteli mezeleri eşsiz sohbetlerin aranan ortamı olmuş mekânın ünü sadece ülke sınırlarında değil tüm dünyada bilinmektedir, ismine şiirler yazılan ve Alman besteci Detlef Glanert tarafından ismine konçerto yazılmış bir mekândır YAKUP MEYHANESİ.
Birbirinden lezzetli mezeleri, başka yerde tadını bulamayacağınız yaprak ciğeri, sabah mekân açılmadan gidip tek tek itina ile seçilen taze balıkları ve kendine özgü sayamadığımız birçok yemeği anlatmaya ne hacet, zaten gidip tatmayan pek yoktur bu lezzetleri YAKUP MEYHANEDE.
“En iyi Meyhane” ödülüne layık görülmüş ve uzun yıllar bu unvanı kaybetmeyecek mekânın kurucusu ve sahibi Yakup ARLAN şimdilerde eskisi gibi yormuyor kendisini her akşam bir masadan bir masaya koşturan, arada dost ve arkadaş hatırına birkaç kadeh yuvarlayan YAKUP ARSLAN yavaş yavaş telaşlı işleri oğulları Yıldıray ve Ufuk ARSLAN’a bırakmış.
Mekânın kaliteli mezeleri, huzurlu ve keyifli ortamı, 33 yıldır devam eden tüm alışkanlıklarını YAKUP’un oğulları devam ettiriyor mekânda, babaları gibi güler yüzlü, sımsıcak sohbetlere eşlik ediyorlar babaları gibi, Asmalı mescitte YAKUP Meyhanesinin kapısına yaklaşır yaklaşmaz 40 yıllık dost gibi karşılıyor sizi büyük oğlu YILDIRAY veya Küçük oğlu UFUK.
33 yıl önce mekânın müdavimi olan dede oğlunu ve oğlanda kendi oğlunu bu mekâna alıştırmış, dededen toruna geçmiş bir alışkanlık olmuştur YAKUP MEYHANESİ, 3 kuşak geçmiş ama hala capcanlı ve hala 5 kuşak sonrasına da devam dercesine iddialı.
Yaşamaya dair ne varsa yaşanmalı diyorsanız muhakkak yaşamınız içerisinde bir dönem YAKUP MEYHANESİ’ NE uğramalısınız, ya hoş sohbet dostlarınızla veya yalnız giderek sohbet edecek dostlar edinmek babında, tüm hoş sohbetlerin Meşk ortamı YAKUP MEYHANESİ...
Amcasının yine kendi ismini taşıyan mekânı Refik Restaurant da komi olarak çalışmaya başlamış, bu sektöre en temelinden giriş yapan Yakup ARSLAN 17 yıl amcasının mekânında komilikten garsonluğa ve barmenlik derken mesleki bilgi ve birikimi ile kendi mekânını açmaya karar vermiş.
5 Mart 1977 yılında kendi ismini taşıyan YAKUP Restaurant’ı tam amcasının mekânı karşısında Sofyalı sokakta açtı, 20-30 kişilik ufak mekânla işe koyulan Yakup ARSLAN 1982 yılında asmalı mescitte bulunan şimdiki yerine geçti ve mekânın adı YAKUP 2 oldu.
33 yıldır tarihe tanıklık eden YAKUP Meyhanesi, yazarlardan sanatçılara, ünlü bürokratlardan birçok ülkeden gelen ünlü ünsüz misafirleri ile her daim keyifli bir kalabalık ortama sahiptir, Kaliteli mezeleri eşsiz sohbetlerin aranan ortamı olmuş mekânın ünü sadece ülke sınırlarında değil tüm dünyada bilinmektedir, ismine şiirler yazılan ve Alman besteci Detlef Glanert tarafından ismine konçerto yazılmış bir mekândır YAKUP MEYHANESİ.
Birbirinden lezzetli mezeleri, başka yerde tadını bulamayacağınız yaprak ciğeri, sabah mekân açılmadan gidip tek tek itina ile seçilen taze balıkları ve kendine özgü sayamadığımız birçok yemeği anlatmaya ne hacet, zaten gidip tatmayan pek yoktur bu lezzetleri YAKUP MEYHANEDE.
“En iyi Meyhane” ödülüne layık görülmüş ve uzun yıllar bu unvanı kaybetmeyecek mekânın kurucusu ve sahibi Yakup ARLAN şimdilerde eskisi gibi yormuyor kendisini her akşam bir masadan bir masaya koşturan, arada dost ve arkadaş hatırına birkaç kadeh yuvarlayan YAKUP ARSLAN yavaş yavaş telaşlı işleri oğulları Yıldıray ve Ufuk ARSLAN’a bırakmış.
Mekânın kaliteli mezeleri, huzurlu ve keyifli ortamı, 33 yıldır devam eden tüm alışkanlıklarını YAKUP’un oğulları devam ettiriyor mekânda, babaları gibi güler yüzlü, sımsıcak sohbetlere eşlik ediyorlar babaları gibi, Asmalı mescitte YAKUP Meyhanesinin kapısına yaklaşır yaklaşmaz 40 yıllık dost gibi karşılıyor sizi büyük oğlu YILDIRAY veya Küçük oğlu UFUK.
33 yıl önce mekânın müdavimi olan dede oğlunu ve oğlanda kendi oğlunu bu mekâna alıştırmış, dededen toruna geçmiş bir alışkanlık olmuştur YAKUP MEYHANESİ, 3 kuşak geçmiş ama hala capcanlı ve hala 5 kuşak sonrasına da devam dercesine iddialı.
Yaşamaya dair ne varsa yaşanmalı diyorsanız muhakkak yaşamınız içerisinde bir dönem YAKUP MEYHANESİ’ NE uğramalısınız, ya hoş sohbet dostlarınızla veya yalnız giderek sohbet edecek dostlar edinmek babında, tüm hoş sohbetlerin Meşk ortamı YAKUP MEYHANESİ...
- İndirim tüm Wings kartlar için geçerlidir.
- Bu indirim mekan tarafından uygulanan diğer indirim ve kampanyalar ile birlikte kullanılamaz.
- Rezervasyon esnasında ödemenin Wings kart ile yapılacağı mutlaka belirtilmelidir.
Ziyade Fasıl Suadiye
Ziyade Fasıl; Levent Ve Suadiye Şubeleriyle İstanbulluları Eğlenceye Doyuruyor... Türkiy'nin en iyi fasıl müzisyenlerinin akustik canlı faslı ile haftanın 7 günü doyumsuz bir eğlence sunuyor. Ziyade Fasıl'da konuklar, saat 20.30'de serenat solo kemanla karşılanıyor. 21.00'dan itibaren de gece boyunca usta müzisyenlerle mikrofonsuz-akustik fasıl eşliğinde eğlence ve eşsiz lezzetler sizleri bekliyor. Fasıl aralarında Oryantal Show, Davul Show, Roman Show gösterileri ile Dj performansları müdavimlerini adeta kendinden geçiriyor. Yeni Yaşın Sürpriz Kutlaması, Gelin Ağlatma Seansları... Doğum günü ve Kına Gecesi organizasyonları için eşsiz bir mekân Ziyade Fasıl. Doğum günlerinde özel masa süslemesi ve balon yağmuru sürprizlerden sadece birkaçı... Kına gecesi kutlamaları da hafife alınmamalı, duvağından bindallı kaftanına, yüksek yüksek tepelerden şah şahlı kına yakma törenine kadar ritüellerin hemen hepsini tam anlamıyla uyguluyor. Gerçekten Ve Yorulmadan Eğlenmek İsteyenlerin Tercihi... Aytunç MEKİK ve Engin AKKAŞ yönetimindeki Ziyade Fasıl'ın felsefesini; sınırsız eğlence, eşsiz lezzet, huzur veren dekorasyon ve yormadan eğlendiren müzik oluşturuyor. Gerçekten eğlenmek isteyenlerin ve ağzının tadını bilenlerin ilk tercih ettiği mekân olan Ziyade Fasıl'ın müdavimleri arasında sanat, iş, spor dünyasının birçok ünlü ismine de rastlamak mümkün. Tadımlık Değil Doyumluk Lezzetler... Her konuda mükemmeli hedefleyen Ziyade Fasıl'da meze ve yemekler de Türk meyhane mutfağından özenle seçilip hazırlanıyor ve deneyimli servis personelinin güler yüzüyle servis ediliyor. Steak - Tavuk Şiş, Ziyade Special Pazı Dolması, Ziyade Special Börek, Abagannuş, Ziyade Special İrmik Helvası mekânın spesiyallerini oluşturuyor.
- İndirim tüm Wings kartlar için geçerlidir.
- Bu indirim mekan tarafından uygulanan diğer indirim ve kampanyalar ile birlikte kullanılamaz.
- Rezervasyon esnasında ödemenin Wings kart ile yapılacağı mutlaka belirtilmelidir.
Osmanlı’nın en meşhur şerbeti Demirhindi’nin seremonisi
Osmanlı”nın Şehzadebaşı”ndaki Direkler arası eğlenceleri ve o ünlü vazgeçilmez tatları, neredeyse bir döneme damgasını vuran şerbetleri…
Ferahlığın simgesi o limonata, meşrubat daha icat olmamışken sokakların ve evlerin baş tacı sokak şerbetçilerimizi büyüklerimizden dinliyoruz. Hatta fotoğraflarda görüyoruz.
Otantik giyimi ile dolaşarak “Şerbet…” diye bağıran ve sırtında kocaman bir ibriği hafifçe eğerek yarım metre mesafeden elinde salladığı bardağa şerbeti ustalıkla boşaltan şerbetçiler. Bunlar artık günümüzün dünyasında sadete turistik mekanlarda gösteri amaçlı dolaşıyorlar.
Osmanlı”da altın çağını yaşayan şerbetin, Türkler tarafından yaratıldığı ve onbirinci yüzyılda bile meyve sularından hazırlanıp günün her saatinde içilen geleneksel bir içecek olarak ortaya çıktığı belirtiliyor. Günümüzde Ramazan sofralarını süslediğine bakmayın. Eskiden misafire şerbet ikram edilmezse ayıp olurdu.
Biraz kiraz, kayısı, incir, erik gibi meyveleri kaynatıp şeker ya da bal katarak hazırlanan şerbetler her mevsim özel yöntemlerle erimeden korunan buz ya da kar karıştırılarak içilirdi. Bir kaç önemli şerbet çeşitlerini saymak gerekirse portakal şerbeti, turunç, şeftali, kayısı, erik, badem şerbeti, sübye denilen kavun çekirdeği, nar, kızılcık, çilek koruk, keçi boynuzu, gül, menekşe, yasemin ve demirhindi şerbeti…
Batılıların tamarint dedikleri bizdeki eski adı ile Hint Hurması isimli demir hindi meyvesinden yapılanlar hatırı sayılan şerbetler arasında yer alıyor. Demir hindi tropik bölgelerde yetişen kalın gövdeli, zümrüt yeşili oldukça ekşimsi bir meyvedir. Eskiden yemeklerde ekşi yerine kullanılırdı. Kabukları siyah renkte, eti yumuşak besleyici ve ferahlık verici bir meyvedir. Halen bir çok içkinin yapımında kullanılan bu meyve üzerine şeker serperek çiğ olarak da yenirdi.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE OSMANLI”DA ŞERBET GELENEĞİ
Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken, susamış. Soğuk şerbet istemiş. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurtup, geri göndermiş.
Ertesi yıl yine ortaları ziyaret ve teftiş ederken, her ortanın önüne geldiğinde şerbet dolu bir tas sunmuşlar ona. O da her tası altınla doldurtup, geri göndermiş.
Bu şekilde her o mevsimde Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek olmuş. Savaşlarda bile cepheden bu taslar saraya gönderilir ve altınla dolu olarak geri gelmeleri beklenirmiş
Duraklama dönemindeki savaşlardan birinde, Yeniçeriler yine İstanbul’a şerbet taslarını göndermişler. Ancak Hazine’de altın kalmadığı için taslar geri gönderilmemiş. Bunun üzerine Yeniçeriler savaşı bırakıp, bir nevi greve başlamışlar. Direniş haberi İstanbul’a ulaşınca Saray mutfağındaki altın tabaklar eritilip, bunlarla sikke bastırılmış. Şerbet tasları altınla doldurulup hemen cepheye gönderilmiş ve böylece yeniçeriler savaşa yeniden katılmış.
Osmanlı”nın ünlü şerbetleri şöyle sıralanıyor: Demir Hindi, Vişne Şerbeti, Kayısı Şerbeti, Meyan kökü, Şıra, Hurma suyu, Limonata
TEMR-İ HİNDİ (DEMİR HİNDİ)
Şerbetler yaz aylarında özellikle Ramazan aylarında iftar ve sahurda serinletici olarak içilebileceği ve ikram edilebileceği gibi iştah açıcı özelliğiyle de yemekle beraber içilebilir.
Osmanlı zamanında şerbetçilik günlük hayatta çok geniş bir yer almasından sebep, envai çeşit şerbetler yapılmıştır.
Osmanlı Saray Mutfağında şerbet, özel ibrikler içinde bulunur ve yemek yerken su yerine şerbet içildiği de olurdu. Evlerde şerbetler evin hanımı tarafından hazırlanırdı. Ev hanımları, meyvelerin sularından elde ettikleri şerbetleri evlerinde sakladıkları buzlar ile soğuturlar ve bu soğutma işlemine de ‘sücik üşitmek’ denirdi. Yaz aylarında birçok şekerci dükkanında envai çeşit şerbet satılırdı.
Osmanlı’nın en meşhur şerbeti olan Demirhindi Şerbetinin tarifini verelim.
Demirhindinin aslen bildiğimiz Hindi ile bir alakası bulunmamaktadır. Geçmişte ‘Temr-i Hindi’ denilen Demirhindi şerbeti, Hindistan’dan gelen Hint Hurması isimli bir baharatla yapılıyor
DEMİRHİNDİ ŞERBETİ
(5 kişilik) Malzemesi
Su ile aktardan alacağınız demirhindiyi bir tencereye koyarak kaynatın. Kaynamış olan demirhindiyi süzerek elde edilen sıvıyı başka bir kaba alın. Kaba alınan demirhindi suyuna yaklaşık 1,5 kg. toz şekeri katarak 1-2 dakika kadar daha kaynatın. Kaynadıktan sonra 41 çeşit baharatı bir çay kaşığı ölçüsünde ekleyin ve 10 dakika kaynasın. Daha sonra tencereyi ateşten alarak bir miktar soğumaya bırakın.
Yeterli miktarda soğuduktan sonra tekrar bir bezden süzün. Elde edeceğiniz şerbeti şişelere doldurup soğutun. Sunum sırasında ise ekleyeceğiniz bazı süslemelerle özellikler yaratın.
Kaynak: Güler Osmanlı Mutfağı
Ferahlığın simgesi o limonata, meşrubat daha icat olmamışken sokakların ve evlerin baş tacı sokak şerbetçilerimizi büyüklerimizden dinliyoruz. Hatta fotoğraflarda görüyoruz.
Otantik giyimi ile dolaşarak “Şerbet…” diye bağıran ve sırtında kocaman bir ibriği hafifçe eğerek yarım metre mesafeden elinde salladığı bardağa şerbeti ustalıkla boşaltan şerbetçiler. Bunlar artık günümüzün dünyasında sadete turistik mekanlarda gösteri amaçlı dolaşıyorlar.
Osmanlı”da altın çağını yaşayan şerbetin, Türkler tarafından yaratıldığı ve onbirinci yüzyılda bile meyve sularından hazırlanıp günün her saatinde içilen geleneksel bir içecek olarak ortaya çıktığı belirtiliyor. Günümüzde Ramazan sofralarını süslediğine bakmayın. Eskiden misafire şerbet ikram edilmezse ayıp olurdu.
Biraz kiraz, kayısı, incir, erik gibi meyveleri kaynatıp şeker ya da bal katarak hazırlanan şerbetler her mevsim özel yöntemlerle erimeden korunan buz ya da kar karıştırılarak içilirdi. Bir kaç önemli şerbet çeşitlerini saymak gerekirse portakal şerbeti, turunç, şeftali, kayısı, erik, badem şerbeti, sübye denilen kavun çekirdeği, nar, kızılcık, çilek koruk, keçi boynuzu, gül, menekşe, yasemin ve demirhindi şerbeti…
Batılıların tamarint dedikleri bizdeki eski adı ile Hint Hurması isimli demir hindi meyvesinden yapılanlar hatırı sayılan şerbetler arasında yer alıyor. Demir hindi tropik bölgelerde yetişen kalın gövdeli, zümrüt yeşili oldukça ekşimsi bir meyvedir. Eskiden yemeklerde ekşi yerine kullanılırdı. Kabukları siyah renkte, eti yumuşak besleyici ve ferahlık verici bir meyvedir. Halen bir çok içkinin yapımında kullanılan bu meyve üzerine şeker serperek çiğ olarak da yenirdi.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN VE OSMANLI”DA ŞERBET GELENEĞİ
Kanuni Sultan Süleyman sıcak bir yaz günü Yeniçeri ortalarını ziyaret ve teftiş ederken, susamış. Soğuk şerbet istemiş. Ona bir kap içinde soğuk şerbet ikram etmişler. Kanuni de, şerbeti içtikten sonra o tası altınla doldurtup, geri göndermiş.
Ertesi yıl yine ortaları ziyaret ve teftiş ederken, her ortanın önüne geldiğinde şerbet dolu bir tas sunmuşlar ona. O da her tası altınla doldurtup, geri göndermiş.
Bu şekilde her o mevsimde Padişah’a Yeniçeri ortalarından bir şerbet dolu tas gönderilmesi ve bunların altınla doldurulup, iade edilmesi gelenek olmuş. Savaşlarda bile cepheden bu taslar saraya gönderilir ve altınla dolu olarak geri gelmeleri beklenirmiş
Duraklama dönemindeki savaşlardan birinde, Yeniçeriler yine İstanbul’a şerbet taslarını göndermişler. Ancak Hazine’de altın kalmadığı için taslar geri gönderilmemiş. Bunun üzerine Yeniçeriler savaşı bırakıp, bir nevi greve başlamışlar. Direniş haberi İstanbul’a ulaşınca Saray mutfağındaki altın tabaklar eritilip, bunlarla sikke bastırılmış. Şerbet tasları altınla doldurulup hemen cepheye gönderilmiş ve böylece yeniçeriler savaşa yeniden katılmış.
Osmanlı”nın ünlü şerbetleri şöyle sıralanıyor: Demir Hindi, Vişne Şerbeti, Kayısı Şerbeti, Meyan kökü, Şıra, Hurma suyu, Limonata
TEMR-İ HİNDİ (DEMİR HİNDİ)
Şerbetler yaz aylarında özellikle Ramazan aylarında iftar ve sahurda serinletici olarak içilebileceği ve ikram edilebileceği gibi iştah açıcı özelliğiyle de yemekle beraber içilebilir.
Osmanlı zamanında şerbetçilik günlük hayatta çok geniş bir yer almasından sebep, envai çeşit şerbetler yapılmıştır.
Osmanlı Saray Mutfağında şerbet, özel ibrikler içinde bulunur ve yemek yerken su yerine şerbet içildiği de olurdu. Evlerde şerbetler evin hanımı tarafından hazırlanırdı. Ev hanımları, meyvelerin sularından elde ettikleri şerbetleri evlerinde sakladıkları buzlar ile soğuturlar ve bu soğutma işlemine de ‘sücik üşitmek’ denirdi. Yaz aylarında birçok şekerci dükkanında envai çeşit şerbet satılırdı.
Osmanlı’nın en meşhur şerbeti olan Demirhindi Şerbetinin tarifini verelim.
Demirhindinin aslen bildiğimiz Hindi ile bir alakası bulunmamaktadır. Geçmişte ‘Temr-i Hindi’ denilen Demirhindi şerbeti, Hindistan’dan gelen Hint Hurması isimli bir baharatla yapılıyor
DEMİRHİNDİ ŞERBETİ
(5 kişilik) Malzemesi
- 150 gr. Demirhindi
- 1,5 kg tozşeker
- 1 litre su ve Güler Osmanlı Mutfağı‘nın özelliği olarak 41 çeşit baharat…
Su ile aktardan alacağınız demirhindiyi bir tencereye koyarak kaynatın. Kaynamış olan demirhindiyi süzerek elde edilen sıvıyı başka bir kaba alın. Kaba alınan demirhindi suyuna yaklaşık 1,5 kg. toz şekeri katarak 1-2 dakika kadar daha kaynatın. Kaynadıktan sonra 41 çeşit baharatı bir çay kaşığı ölçüsünde ekleyin ve 10 dakika kaynasın. Daha sonra tencereyi ateşten alarak bir miktar soğumaya bırakın.
Yeterli miktarda soğuduktan sonra tekrar bir bezden süzün. Elde edeceğiniz şerbeti şişelere doldurup soğutun. Sunum sırasında ise ekleyeceğiniz bazı süslemelerle özellikler yaratın.
Kaynak: Güler Osmanlı Mutfağı
1 Ağustos 2011 Pazartesi
Nohut Salatası
Yukarıdaki resim nohutun çiçeği ve daldaki hali: Çoğu için “gaz” anlamına gelen, söylemesi bile akılda biraz kaba bir imaj çizen nohutu bu kırılgan hali ile görmek oldukça ilginç değil mi?. Neyse, ben nohutun bu hoş görüntüsüne yakışan bir salata tarifi vereyim de işi bağlayalım bari.
Malzemeler:
- 1.5 Su bardağı nohut
- 50 gr. tarhun otu
- 2 Adet taze soğan
- 15-20 Adet yeşil zeytin
- Yarım fincan sirke
- 1 Fincan zeytinyağı
- 3-4 Sap taze nane
- 1 Adet domates
- Tuz
- Karabiber
Hazırlanışı:
- Nohudu akşamdan ıslatın.
- Ertesi gğn suyunu süzüp, nohutları tekrar sudan geçirin.
- Çelik veya düdüklü tencerede nohutları yumuşayıncaya kadar haşlayın.
- Daha sonra nohutları süzerek boş bir kaba alın.
- Taze soğanı, tarhun otunu ve nane yapraklarını ince ince doğrayın.
- Çekirdekleri çıkartılmış yeşil zeytinleri, sirkeyi, küp küp doğranmış domatesi, zeytinyağını, tuzu ve karabiberi ekleyerek karıştırın.
- Hemen servis yapabilirsiniz.
Pirinç Salatası
Çay saati ve davetlerde kullanılabilecek çok basit bir tarif, hatta önceki günden kalan pilavı sevmiyorsanız, onu da bu şekilde değerlendirebilirsiniz. İçindeki malzemeleri kendi damak tadınıza göre şekillendirin, çok kolay bir tarif aslında ama lezzetli ve sunumuda gayet güzel, değişik bir alternatif olabilir.
Malzemeler:
- Pirinç
- Sıcak su
- Sıvı yağ
- Tuz
- Karabiber
- Yeşil biber
- Taze soğan
- Maydonoz
- Dereotu
- Mısır
- Kornişon turşu
malzemelerin ölçüsünü de salata yapacak gibi ayarlayabilirsiniz, size kalmış.
Hazırlanışı:
- Pirinçleri isterseniz suda haşlayarak, isterseniz de pilav yaptığınız şekilde hazırlayabilirsiniz ama yağını az koyun.
- İçine koyacağınız malzemeleri istediğiniz büyüklükte keserek hazırlayın ve bir kapta karıştırın.
- İstediğiniz şekilde tuz ve baharat ekleyin.
- Hazırladığınız pilav ılındığında harc ile karıştırın.
- İsterseniz zeytinyağı ve limon da ekleyebilirsiniz.
- Ilık olarak servis yapın.
Lor Peynirli (Ekşimikli) Biber Kavurması
Biri kahvaltıya geliyoruz dediğinde annemin ilk yaptığı ilk şey lorlu (ekşimikli) biber kavurması olur, bu tarifin sitede olmadığı daha yeni farkettim malesef. Sanırım daha çok trakya yöresinde yapılan bir kahvaltılık, hatta yazdan konserve olarak bile yapılıyor bildiğim kadarıyla. Kullanılan peynirde yöreden yöreye isim değiştiriyor, kimisi lor peyniri diyor, kimisi ekşimik, kimisi de çökelek. Bizim memlekette (Konya’da) çökelek denir, İstanbul da ise lor peyniri diye satılıyor. Maliyeti çok düşük ve yapılışı zahmetsiz denilebilecek kadar kolay bir kahvaltılık, farklı kahvaltılık tarifleri arayanlara duyurulur…
Malzemeler:
- Biber (acı, tatlı, çarliston size uygun olanını deneyerek bulabilirsiniz ancak)
- Lor peyniri
- Sıvı yağ
Hazırlanışı:
- Biberleri yıkayıp çok ince olmayacak, yani kavrulduğunda erimeyecek şekilde doğrayın.
- Sıvı yağ ile dirilikleri gidecek kadar kavurun.
- Lor peynirini istedeğiniz kadar ekleyin ve 5-6 dakika kadar da peynir ile karıştırarak kavurun.
- Damak tadınıza göre tuz ekleyin, baharat olarak kırmızı pul biber kullanabilirsiniz.
- Sıcak, ılık veya soğuk olarak servis yapılabilir.
Kabak Mücveri
Bu sıcaklarda yemek yapmak da, yemek de zor geliyor bana, genelde kolay yapılan ve ağır olmayanları tercih ediyorum. Şimdi yağda kızaran mücver ağır değil mi diyeceksiniz ama ben mücveri fırında yapıyorum çoğunlukla, bu kez annemin isteğiyle yağda kızarttık daha doğrusu annem kızarttı. Elbette tadı fırındakinden çok daha güzel oldu, özellikle soğuduğunda çok daha leziz oluyor. Evde fazla kabak olduğu için biz patates ve havuç eklemedik ama isterseniz ekleyebilirsiniz, öyle de güzel oluyor.
Bence akşamdan yapıp sabah kahvaltısında da servis edebilirsiniz.
Malzemeler:
- 4 Adet büyük boy kabak
- 5 Dal yeşil soğan
- Yarım demet maydonoz
- 8-10 Dal taze nane
- 3 Yumurta
- Aldığı kadar un
- Kabartma tozu veya karbonat
- Karabiber, kırmızıbiber, kimyon, nane, tuz
- Kızartmak için sıvı yağ
Hazırlanışı:
Kabakların kabuklarını soyun ve rendeleyin, rendelediğiniz kabakları elinizle sıkarak fazla sularını atın.Soğanları, maydonozları ve naneyi ince ince doğrayın.
Doğradığınız sebzeleri karıştırın, üzerine yumurtaları kırın, baharatları ve kabartma tozunu da ekleyerek çırpın.
Azar azar unu ekleyerek iyice çırpın, her kabak aynı oranda su bırakmadığı için un oranı değişebilir.
akışkan ama çok sıvı olmayan bir karışım elde edinceye kadar un ekleyin.
Kızartma yapacağınız tavayı ocağa alın ve ısıtın, tava ısındıktan sonra yağı ekleyin, yağ yeterince kızınca mücver karışımını kaşık yardımıyla tavaya alın ve iki tarafını da kızartın.
Sarmısaklı yoğurt ile ılık olarak servis yapabilirsiniz.
Etiket:
kahvaltılık alternatifler,
Kahvaltılıklar,
kolay mücver tarifi,
kolay yemekler,
Mücver tarifi,
resimli kabak mücveri tarifi,
resimli mücver tarifi,
salatalar ve mezeler,
sebze yemekleri,
Tuzlular
Fırında Kremalı Patates
Ben bu patatesleri genelde et, tavuk, köfte gibi yemeklerinin yanına yapıyorum ama bazen tek başına bile yapıp yediğim oluyor, krema tadına bayılıyorum çünkü.
Patatesin faydalarından da bahsedelim; içinde nişastanın yanı sıra %12 oranında protein olduğunu belirteyim, nişasta oranı da % 20′ dir. Patatesin toprak üstünde kalan kısmında zehirli alkaloidler bulunur fakat bizim tükettiğimiz toprak altındaki yumrularda bu zehir söz konusu değildir. Ancak çimlenen patateslerde bu alkaloidler oluştuğu için zehirlenmelere sebebiyet verebilir. Bu kısımları kesmek patatesi zehirden arındırmayabilir, onun için çimlenmiş patatesleri tüketmemek gerekir. Patates yutulan yabancı cisimlerin vücuda zarar vermeden çıkarılmasına yardımcı olur, bağırsak solucanlarının düşmesine yardımcı olur ve damar şişliğine faydalıdır. Ve ayrıca patates yemek basur, yanık ve çıban ağrılarının geçmesine de yardımcı olur.
Malzemeler:
- 2 Adet büyük boy patates
- 1 Paket krema
- Üzerini örtecek kadar kaşar peyniri rendesi
- Tuz, karabiber, kimyon
Hazırlanışı:
- Patatesleri soyup çok ince olmayacak şekilde dilimleyin.
- Patatesleri tuzlayıp, baharatlayın.
- Kullanacağınız kabı yağlayın.
- Patatesleri kabınıza dizin.
- Üzerine kremayı dökün.
- 200 dereceye ısıtılmış fırına verin ve üzeri kızarıncaya kadar pişirin.
- Rendelenmiş kaşar peynirini üzerine eşit olarak dökün ve kaşar peyniri eriyip, kızarıncaya kadar pişirin.
- Sıcak olarak servis yapın.
Kahvaltılık Baharatlı Patates
Sıcak günlerde kızartmadan uzak durmaya özen gösteriyorum, kızartma yerine fırını tercih ediyorum çoğunlukla ama patates kızartması vazgeçemediğim bir tat malesef. Baharatlı patatesler, kızartma yerine kahvaltı sofranızda yer verebileceğiniz bir tat bana göre ve kesinlikle çok daha sağlıklı. Sevdiğiniz her baharatı kullanabilirsiniz ama kekik çok yakışıyor ve fırında yapmanızı tavsiye ederim tadı çok daha güzel oluyor ama aceleniz varsa teflon tencerede de hazırlayabilirsiniz.
Malzemeler:
- Patates
- Kekik, nane, kimyon, kırmızı pul biber, tuz
- Su
- Sıvıyağ
Hazırlanışı:
- Patatesleri kızartmalık olarak ama çok ince olmayacak şekilde doğrayın.
- Tencereye alın üzerine çok az su ilave edin.
- Patateslerin üzerine istediğiniz kadar sıvıyağ gezdirin.
- Baharatları ve tuzu serpin.
- Kısık ateşte patatesler yumuşayıncaya kadar pişirin.
- Arada tencereyi sallayarak karıştırın ve gerekirse su ekleyin.
- Aynı şekilde fırına da verebilirsiniz.
Deniz Börülcesi Salatası
Ege ve Akdeniz kıyılarının nadide bitkisidir deniz börülcesi, adı sizi yanıltmasın denizden çıkmaz. Deniz suyunun nüfus ettiği kumlu topraklarda yetişir ve bu özelliği sayesinde deniz suyunda bulunan birçok minerali bünyesinde barındırır yani içinde bol miktarda sodyum, potasyum, magnezyum, iyot, kükürt, kalsiyum, fosfor, demir çinko, manganez ve bakır bulunur.
Balık sofraları için mükemmel bir salatadır.
Eskiden İstanbul’da deniz börülcesi bulmak imkansız gibi birşeydi, oysa şimdi neredeyse bütün marketlerde ve pazarlarda satılıyor, oldukça kolay hazırlanan bu salatayı balık menünüz için veya başlıbaşına bir salata olarak mutlaka denemenizi öneririm.
Malzemeler:
- Deniz börülcesi
- Sarmısak
- Sirke
- Limon
- Zeytinyağı
- Su
Hazırlanışı:
- Öncelikle börülcelerin köklerini asla koparmayın.
- Soğuk suda bir saat kadar bekleterek köklerindeki çamurdan kurtulun.
- Tekrar güzelce yıkayın.
- Geniş bir tencereye börülceleri kapatacak kadar su koyup kaynatın.
- Kaynayan suya börülceleri koyup 20 dk kadar haşlayın.
- Bu arada börülceleri alacak genişlikte bir kaba buzlu su koyun.
- Haşlanan börülceleri delikli bir kepçe yardımıyla kaynayan suyun içinden alıp buzlu suya bırakın.
- Soğuyan börülcelerin içindeki kılçığı çıkarmak için sol elinizle börülcenin kökünü tutun ve diğer elinizle köke en yakın yeşil yerden kavrayıp kılçık çıkıncaya kadar sıyırın.
- İsterseniz börülceleri tekrar yıkayabilirsiniz, bu hep fazla tuzun hem kalan çamuru atmak için gerekebilir.
- Sosu için sarmısaklar ezin, üzerine arzunuza göre sirke, zeytinyağı ve limon ekleyip karıştırarak börülcelerin üzerine gezdirin.
- Cevizleri istediğiniz büyüklükte parçalayıp börülcelerin üzerine serpin.
Susamlı Tavuk Eşliğinde Salata
İşte benim akşam yemeğim ve anladığınız üzere diyetteyim, en azından çalışıyorum…
Son iki yılda aldığım 10 kiloyu vermek için, son iki yılda edindiğim düzensiz beslenme alışkanlığımdan vazgeçmeye çalışıyorum. Hem site için tarif deneyip, hem de bunu nasıl becereceğim konusu tam bir muamma ama kararlıyım, başaracağım…
Bu esnada göz zevkimden ödün verecek değilim elbette, salata yiyeceksem de gözüm doyacak önce…
Salatama gelince; göbek marul, mor lahana, havuç, maydonoz, dereotu, roka, domates, bunları istediğiniz şekilde doğrayın. Üzerine biraz tulum peyniri, azıcık kaşar rendesi ve ince, ince doğranarak susama bulanıp yağsız tavada pişirilmiş tavuk ve üzerine de kapari. Sos olarak sadece nar ekşisi kullanabilirsiniz, tulum peynirinde ve kaşar da yeterince tuz var, yağ yerine de tavukları buladığımız susamı sayıyoruz. Ayrıca sabahları ve öğlenleri müsli yediğim için ben eklemedim ama yulaf da ekleyebilirsiniz.
Taze Fasulye Kızartması
Daha önce hiç yemediğim ama çok kez duyduğum bir tarifti bu, karadeniz yemeklerinin “hastasıyım” özellikle mısır ekmeği, mıhlama ve kara lahana çorbasına bayılırım.
Sanırım daha önce hep işin ustalarının elinden çıkmış karadeniz tatlarını denediğim için yapmaya cesaret edemedim.
Fasulye kızartması da karadeniz yöresine ait bir yemek, aslında üzerine iki tane de yumurta kırılıyor, sanırım daha çok yumurtalı olarak tüketiliyor. Ben her iki şekilde de denedim, ikisi de gayet lezzetli oldu ama yumurtalı olanın resmini çekmeye vaktim olmadı malesef Sade kızartmaları batırmak için mayonezli yoğurtlu bir dip sos hazırladım ama kendi tadı da güzeldi, istenirse sadece yoğurt ile de soslanabilir.
Malzemeler:
- 1 kg taze fasulye
- 1 su bardağı mısır unu
- Sıvı yağ
- 2 adet yumurta
- tuz, karabiber
Hazırlanışı:
- Öncelikle taze fasulyeleri iyice pişinceye kadar haşlayın, ben buharda haşladım.
- Haşlanan fasulyelerin suyunu süzün ve bir süre süzgeçte bekletin.
- İyice süzülen fasulyeleri derin bir kaba alın ve üzerine mısır ununu dökün, tuz ve biraz da karabiber ekleyin ve fasulyeleri bu harca bulayın.
- Tavaya sadece yapışmasını önleyecek şekilde yağ koyun ve ısıtın.
- Mısır ununa buladığınız fasulyeleri tavaya dizin.
- İki tarafı da kızaracak şekilde pişirin.
- İstenilirse iki tarafıda pişince üzerine iki tane yumurta kırılarak da pişirilebilir.
- Ilık veya sıcak olarak servis yapın.
- Yumurta kırmayacaksanız bir su bardağı yoğurt, iki kaşık mayonez, kırmızı pul biber ve nane ile dip sos hazırlayarak, bu şekilde de servis edebilirsiniz.
Etiket:
fasulye kavurması,
fasulye kızartması,
karadeniz yemekleri,
kolay yemekler,
salatalar ve mezeler,
taze fasulye kızartması,
yöresel yemekler,
yumurtalı taze fasulye kızartması
Patlıcan Kebabı
Son derece zahmetsiz ama tadı bir o kadar lezzetli olan bu yemeği denemenizi kesinlikle öneriyorum. Acil bir durumda misafir ağırlamak için aklınızda bulunsun mutlaka. Bana göre lezzet riski olmayan patlıcan kebabını tercihinize göre ister fırında, isterseniz de tencerede pişirebilirsiniz, her iki şekilde de gayet güzel oluyor. Yanında pirinç pilavı veya benim yaptığım gibi cevizli erişte ile servis yapabilirsiniz. Patlıcanları orta kalınlıkta ve uzun olanlarından seçin, ben kıymanın içine herhangi bir katkı koymadım ama kıyma miktarını azaltmak için rendelenmiş soğan, yeşil biber, yumurta, maydonoz ve ekmek içi ilave ederek normal bir köfte de hazırlayabilirsiniz, servis yapacağınız kişi sayısı artınca bu şekilde daha ekonomik bir yemek olur.
Malzemeler:
2 kişilik- 2 adet orta kalınlık ve boyda patlıcan
- 250 gr orta yağlı dana kıyma
- Tuz, karabiber, kekik, kimyon
- 1 Çorba kaşığı sıvı yağ
- 1 Yemek kaşığı salça
- Sıcak su
Hazırlanışı:
- Patlıcanları kabukları ince kalacak şekilde alacalı olarak soyun ve tuzlu suda 1 saat bekletin.
- Patlıcanları kesme tahtasına koyun ve birbirinden ayırmadan aynı boyda serçe parmağı kalınlığında dilimleyin.
- İç harcını hazırlamak için kıymaya, tuz,, karabiber, kekik ve kimyon ve bir çorba kaşığı sıvı yağı ilave edip iyice yoğurun.
- Elinizle kopardığınız parçaları patlıcan dilimlerinin arasına yerleştirin ve fazlasını alın.
- Kullanacağınız pişirme kabının büyüklüğüne göre patlıcanların yarısına gelecek kadar sıcak suyun içinde salçayı eritin ve üzerini aluminyum folyo ile kapatarak önceden 200 dereceye ısıtılmış fırında patlıcanlar pişinceye kadar pişirin.
Pişi Köftesi
Yöresel tatlar denemeye devam…
Değişik bir tarif, yapım aşaması normal köfteye göre biraz zahmetli, sofranızda farklılık getirmek istiyorsanız deneyebilirsiniz.
Tarif Isparta mutfağına ait, soframız programı bu tatları bize tanıttığı için bir teşekkürü hak ediyor, değil mi?
Malzemeler:
- 1 kg orta yağlı dana etinden kıyma
- 1 su bardağı un
- 2 çay kaşığı tuz
- 1 çay kaşığı karabiber
- Kızartmak için sıvıyağ
Hazırlanışı:
- Kıymayı tuz ile iyice yoğurun.
- Karabiber ve unu ekleyerek yoğurmaya devam edin.
- Kesme tahtanıza un serpin ve yoğurduğunuz köfteyi düz yüzeyli bir taş veya bardak altı yardımıyla dövün.
- Kıyma dövdüğünüz malzemeye yapışmayacak duruma gelinceye kadar dövmeye devam edin.
- Köfteden avuç içi büyüklüğünde parça alın ve avuç içi büyüklüğünde köfteyi un serptiğiniz kesme tahtasına koyun.
- Köfteleri döverek büyütün ve bol yağda kızartın.
- Yanına domates ve biber kızartarak sıcak olarak servis yapabilirsiniz.
Patatesli Hingel (Patatesli mantı) sivas mutfağı
Gördüğümde yapmaya karar verdiğim tariflerden biri de bu, patatesi çok severim ve mantının içine girmesi fikri beni fena halde cezbetti. Oğlumun sayesinde boyutları biraz devasa olsa da tadı gayet güzeldi. İkinci porsiyonu yerken (!) üzerine ince çekilmiş ceviz ilave ettim ve o şekilde de çok hoş oldu tadı, servis önerisi olarak dikkate alabilirsiniz.
Malzemeler:
6-8 kişilik- 6 adet küçük boy patates
- 1 tatlı kaşığı kimyon
- 1 tatlı kaşığı kimyon
- 1 tatlı kaşığı karabiber
- tuz
- pul biber
- 3 yemek kaşığı tereyağı
- 1 bardak su
- 1 adet yumurta
- 1 tatlı kaşığı tuz
- Aldığı kadar un
Hazırlanışı:
- Öncelikle patatesleri bütün olarak haşlayın, haşlarken suyuna 1 tatlı kaşığı tuz ekleyin.
- Hamuru yoğurmak için su, yumurta ve tuzu bir kaba alın ve aldığı kadar un ilave ederek iyice yoğurun ve üzerini örterek dinlenmeye bırakın.
- Haşlanan patatesleri soyun, ezici yardımıyla iyice ezin ve baharatlarını ilave ederek karıştırın.
- 15 dk kadar dinlenen hamuru 3 eşit parçaya bölün.
- Bezelere un serperek açın, yarım cm kalınlığı yeterli olacaktır.
- Açılan hamurdan çok küçük olmayacak kareler kesin.
- Bu arada büyük bir tencerede su kaynatılır.
- Kare olarak kesilen hamurların ortasına patateslerden koyup üçgen olarak kapatın.
- Kaynayan suyun içine 2 tatlı kaşığı tuz ve 1 yemek kaşığı sıvıyağ ekleyin.
- Mantıları kaynar suya atın ve suyun yüzüne çıkınca sudan alarak hepsini bu şekilde pişirin.
- Üzerine tereyağı ile hafifçe yakılmış pul biber serperek sıcak olarak servis edilir.
Etiket:
patates mantısı,
patatesli hingel,
sivas mantısı,
sivas mutfağından yemekler,
yemek tarifi,
yöresel yemekler
Uzunya Beach Restaurant
Uzunya Beach Restaurant‘ımız Sarıyer’e 10 km. mesafede olup yıl boyunca seçkin ve güleryüzlü personeliyle siz müşterilerimizin hizmetindedir. Şark köşemizde sıcak kahvenizi yudumlarken dostlarınızla sohbet edebilir, ya da sabah kahvaltınızı şömine başında yapabilirsiniz.
Deniz akvaryumumuzdan siz seçin, biz pişirelim. Restaurantımızda dört mevsim günlük taze balık ve deniz mahsüllerinden oluşan farklı lezzetleri sıcak ve keyifli bir ortamda Uzunya farkı ile tadabilirsiniz.
Deniz akvaryumumuzdan siz seçin, biz pişirelim. Restaurantımızda dört mevsim günlük taze balık ve deniz mahsüllerinden oluşan farklı lezzetleri sıcak ve keyifli bir ortamda Uzunya farkı ile tadabilirsiniz.
Berk Balık
Bodrum‘un sevilen balık restoranlarından Berk Balık, Ege’nin özel lezzetlerinin harmanlandığı balıkçı restoranıdır. Burayı diğer balıkçılardan ayıran, alıştığımız ve de her yerde bulabildiğimiz mezelerin bambaşka bir tatta servis edilmesidir. Buradaki hayret edilecek lezzet farklılığını hemen anlarsınız. Akdeniz ve Ege mutfağı çok basit gibi görünse de, gerçek lezzete ulaşmak için Berk Balık gibi özel yerlere uğramanız gerekir.
Berk Balık bir gurme restoranıdır ve de kendi kategorisinde en önde gelenlerdendir.
Balıklarımız isteğinize göre beyaz soslu buğulama, pilaki olarak veya yeşillik soğan ve limonla ızgara ve tava olarak servis edilmektedir. Akşam içmek istediğiniz balık çorbamız için saat 15:00′e kadar sipariş verilmesi gerekmektedir. Ahtapot Pilavı ve Garalı Sübye Pilavı için akşam en geç saat 15:00′e kadar sipariş verilmesi gerekmektedir. Balık fiyatlarımız günlüktür, lütfen sorunuz
Berk Balık bir gurme restoranıdır ve de kendi kategorisinde en önde gelenlerdendir.
Balıklarımız isteğinize göre beyaz soslu buğulama, pilaki olarak veya yeşillik soğan ve limonla ızgara ve tava olarak servis edilmektedir. Akşam içmek istediğiniz balık çorbamız için saat 15:00′e kadar sipariş verilmesi gerekmektedir. Ahtapot Pilavı ve Garalı Sübye Pilavı için akşam en geç saat 15:00′e kadar sipariş verilmesi gerekmektedir. Balık fiyatlarımız günlüktür, lütfen sorunuz
Çengelköy İskele Balıkçısı
İskele Balıkçısı, Çengelköy’ün en güzel ve nezih balık lokantalarından biri. Tıpkı Çengelköy gibi tarihsel, tıpkı Çengelköy gibi eşsiz güzellikte bir mekan burası. Asırlık çınarları, Çengelköy bademi, tarihi Rum evleri, erguvanları, deniz hamamları ve Aya Yorgi Kilisesi ile tanınan Çengelköy, günümüzde de Anadolu yakasının tarihi atmosferini koruyan şirin kıyı semtlerinden biridir. Çengelköy İskele Restaurant ise bu şirin semtin sahilinde, Çengelköy vapur iskelesinin hemen bitişiğindedir. Birinci Boğaz Köprüsü ve tam arkasındaki tarihi yarım ada ve yalılar genel manzarası içinde yer alır.
Çengelköy İskele Restaurant; 1800′lü yılların başında Rum balıkçı kahvesi iken ilerleyen Hristo adını alarak rum meyhanesi olmuş ve uzun süre bu şekilde hizmet vermiştir. 1950 senesinden 1970 yılına kadar Melek Mehmet Ak Bey tarafından işletilen mekan 1970′de Çolak Kardeşler tarafından alınmış, yakın bir geçmişte ise yılların oluşturduğu bu köklü geleneği sürdürmek üzere turizm yüksel okulu mezunu genç Çolak’lara emanet edilmiştir. Denizle bütünleşen iki katlı ahşap bir yapıdan oluşan Çengelköy İskele Restaurant, ilk kurulduğu yıllardaki mimarisine bağlı kalarak tarihi dokusunu keybetmemiş, daima kaliteli, temiz ve taze ürün ile işletme disiplinini ilke edinmiş, modern restaurant çizgisini yakalamış ve bu sayede köklü bir işletme olarak ayakta kalmayı başarmıştır. Her zaman kendini geliştirme misyonu olan mekan 38 yıllık tecrübesini lezzete ve kaliteye yansıtmaktadır.
Restoran Spesyalitesi
Karides, böcek, kalamar, kanal karidesi ve ahtapot bir tatlı kaşığı tereyağla birlikte güvece konur, 100 derece ısıtılmış fırında 10 dakika pişirilir. Sos malzemesi bir kaba konur ve 10 dakika kaynatılır. Güvecin üzerine dökülerek servise sunulur.
Çengelköy İskele Restaurant; 1800′lü yılların başında Rum balıkçı kahvesi iken ilerleyen Hristo adını alarak rum meyhanesi olmuş ve uzun süre bu şekilde hizmet vermiştir. 1950 senesinden 1970 yılına kadar Melek Mehmet Ak Bey tarafından işletilen mekan 1970′de Çolak Kardeşler tarafından alınmış, yakın bir geçmişte ise yılların oluşturduğu bu köklü geleneği sürdürmek üzere turizm yüksel okulu mezunu genç Çolak’lara emanet edilmiştir. Denizle bütünleşen iki katlı ahşap bir yapıdan oluşan Çengelköy İskele Restaurant, ilk kurulduğu yıllardaki mimarisine bağlı kalarak tarihi dokusunu keybetmemiş, daima kaliteli, temiz ve taze ürün ile işletme disiplinini ilke edinmiş, modern restaurant çizgisini yakalamış ve bu sayede köklü bir işletme olarak ayakta kalmayı başarmıştır. Her zaman kendini geliştirme misyonu olan mekan 38 yıllık tecrübesini lezzete ve kaliteye yansıtmaktadır.
Restoran Spesyalitesi
Karides, böcek, kalamar, kanal karidesi ve ahtapot bir tatlı kaşığı tereyağla birlikte güvece konur, 100 derece ısıtılmış fırında 10 dakika pişirilir. Sos malzemesi bir kaba konur ve 10 dakika kaynatılır. Güvecin üzerine dökülerek servise sunulur.
Piola, Yenilenen Menüsüyle Müdavimlerini Bekliyor
İtalyan mutfağının vazgeçilmez mekânı Piola, birbirinden özel yemek alternatifleri ve yenilenen menüsüyle, misafirlerini lezzet yolculuğuna davet ediyor.
Piola, sade, modern atmosferi, eşsiz İtalyan lezzetleri ile fark yaratıyor. Yazın keyfini yeni lezzetleriyle misafirlerine sunan Piola’da, geleneksel pizzaların yanı sıra ev yapımı hamurla odun fırınında pişirilerek hazırlanan pizzalar, İtalyan makarnaları ve salata çeşitleri bulunuyor.
Piola’nın yenilenen menüsünde yer alan, bonfile dilimleriyle hazırlanan yazın en hafif salatası “Calvino”, makarna sevenlerin vazgeçemeyeceği mantar, krema ve Grana Padano peynirli “Pappardelle Cortina”, limon ile sote edilen ve kereviz püresi, mantar ve kuşkonmaz ile servis edilen tavuk göğsü “Pollo Piola”, acı İtalyan salamı ile hazırlanan Napoli tarzı pizza “Pompei”, kabak, ceviz ve dereotunun eşsiz birleşimiyle hazırlanan pizza “Beyrut” ve yazın vazgeçilmez lezzeti vanilyalı dondurma ile doldurulmuş krema topları üzerine, ev yapımı sıcak çikolata sosu ile sunulan “Profiteroles”, sizleri yazın keyfini çıkarmaya davet ediyor.
Piola, en taze yerel ürünleri kullanarak hazırladığı zengin menüsünün yanı sıra, şık ve ferah atmosferi, günün yorgunluğunu unutturacak kokteylleri ve kişiselleştirilmiş servisi ile buluşma noktanız olacak.
Piola, sade, modern atmosferi, eşsiz İtalyan lezzetleri ile fark yaratıyor. Yazın keyfini yeni lezzetleriyle misafirlerine sunan Piola’da, geleneksel pizzaların yanı sıra ev yapımı hamurla odun fırınında pişirilerek hazırlanan pizzalar, İtalyan makarnaları ve salata çeşitleri bulunuyor.
Piola’nın yenilenen menüsünde yer alan, bonfile dilimleriyle hazırlanan yazın en hafif salatası “Calvino”, makarna sevenlerin vazgeçemeyeceği mantar, krema ve Grana Padano peynirli “Pappardelle Cortina”, limon ile sote edilen ve kereviz püresi, mantar ve kuşkonmaz ile servis edilen tavuk göğsü “Pollo Piola”, acı İtalyan salamı ile hazırlanan Napoli tarzı pizza “Pompei”, kabak, ceviz ve dereotunun eşsiz birleşimiyle hazırlanan pizza “Beyrut” ve yazın vazgeçilmez lezzeti vanilyalı dondurma ile doldurulmuş krema topları üzerine, ev yapımı sıcak çikolata sosu ile sunulan “Profiteroles”, sizleri yazın keyfini çıkarmaya davet ediyor.
Piola, en taze yerel ürünleri kullanarak hazırladığı zengin menüsünün yanı sıra, şık ve ferah atmosferi, günün yorgunluğunu unutturacak kokteylleri ve kişiselleştirilmiş servisi ile buluşma noktanız olacak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)